ABD’nin Ortadoğu politikasında son yıllarda yaşanan değişimlerin temel dinamikleri nelerdir? Bu değişimin Türkiye’nin bölgedeki stratejik rolüne ve güvenlik politikalarına olan etkilerininin değerlendirilmesi
ABD'nin kurgulamak istediği yeni Orta Doğu düzeni.
Suriye:
ABD, 2018 yılından bu yana Orta Doğu’dan kademeli olarak çekilmeye başlamıştır. Bunun ilk göstergesi, Suriye’deki IŞİD ile mücadele kapsamında başarıya ulaştığını ve ABD askerlerinin zamanla Suriye’deki askeri varlıklarını sonlandıracağını ifade etmesidir. Her ne kadar askeri varlığını Suriye’den çekse de, IŞİD ile mücadele kapsamında PKK’nın Suriye’deki uzantıları olan YPG/PYD/SDG terör örgütlerini müttefik olarak tanımlamış ve terörist olmadıklarını ifade etmiştir. Bu durum, ABD ve Türkiye ilişkilerinin gerilmesine neden olmuştur. Sonuç olarak, Türkiye 2018 yılında Suriye’ye yönelik sınır ötesi askeri harekâtlara başlamıştır.
8 Aralık 2024 tarihinde, özellikle Türkiye ve Amerika destekli yapıların 11 gün içerisinde Esad rejimini devirmesiyle birlikte, Suriye için yeni bir süreç başlamıştır. Esad rejiminin 11 günde devrilmesi; 13 yıldır süren bir iç savaşın bu kadar kısa sürede sonuçlandırılmasının muhtemel etkenlerinden birisi de büyük oranda Rusya tarafından desteklenen Esad rejiminin, Rusya’nın dış politika önceliklerinin değişmesi ile almış olduğu desteğin sona ermesidir. Rejimin diğer bir destekçisi olan İran’ın ekonomik olarak zor bir durumda oluşu da rejimin kısa sürede yıkılmasını sağlamıştır.
Suriye’deki yeni rejimin önündeki engelleri aşıp aşamayacağı büyük bir tartışma konusudur. Ülke içerisindeki silahlı grupları merkezi yönetime bağlayabilecek mi? Suriye ekonomisi toparlanabilecek mi? Ülkedeki tüm etnik ve dini grupların hepsinin temsil edilebileceği bir yapı kurulabilecek mi? gibi sorular, Suriye’nin geleceğine dair temel endişeleri oluşturmaktadır.
Ahmet Şara yönetimi, şaşırtıcı bir şekilde ülke içerisindeki silahlı grupları merkezi yönetime bağlayabilmiş ve bu süreci iyi yönetebilmiştir. Rejimden geriye kalan birçok üst mertebe askeri yöneticinin ordu içerisinde varlığını göstermeye devam etmesi, Esad yönetiminin askeri kadrolar tarafından da desteklenmediğini göstermektedir. Yeni yönetimin silahlı grupları merkezi yönetimine bağlayabilmesinde Suudi Arabistan ve Türkiye’nin desteklerinin etkisi büyüktür. Bunun en büyük göstergelerinden birisi, Ahmet Şara’nın ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a, ikinci ziyaretini ise Türkiye’ye yapmış olmasıdır.
Tüm etnik grupların temsiliyetinin olduğu bir yapının oluşturulması oldukça önemlidir. Geçiş hükümeti sonrası kurulacak olan hükümette bu imkanın sağlanması şarttır. Çünkü özellikle İsrail ve İran için Suriye’nin istikrarsız bir yapıya bürünmesi, politikaları açısından çok daha elverişli bir ortam yaratmaktadır. İran, desteklediği Şii silahlı gruplar sayesinde Suriye’de etkili olan esas aktör olmak istemektedir. İsrail ise özellikle Dürzileri kullanarak Suriye’nin parçalanmasını ve Müslüman olan fakat Arap olmayan yapıların oluşmasını istemektedir.
Suriye ekonomik olarak çok büyük ambargoların etkisi altındaydı. Bu ambargoların Kuzey Kore’ye uygulanan ambargolara kıyasla çok daha büyük olduğu ifade edilebilir. Suriye’de istikrarın sağlanabilmesi için ilk önceliklerden birisi de ekonomik istikrarın sağlanmasıdır. ABD, Suriye’ye yönelik ambargoları kaldırarak Ahmet Şara yönetimine olan desteğini ifade etmiştir. Bu kararın, ABD’nin IŞİD/DAEŞ ile mücadelede Ahmet Şara yönetimini destekleyeceği çıkarımında bulunulabilir. Ayrıca ABD’nin Suriye Özel Temsilcisini Türkiye Büyükelçisi olarak ataması da, bu süreçte ABD’nin DAEŞ ile mücadele etme hedefinin sorumluluğunu Suriye ve Türkiye’ye vereceği şeklinde yorumlanabilir. ABD’nin Suriye’de istikrarı desteklemeye yönelik adımları ve İsrail’in Suriye’yi istikrarsızlaştırmaya yönelik adımları çatışma içerisindedir.
Afganistan:
2021 yılına gelindiğinde ise ABD, Afganistan’da uğradığı hezimet sonucunda Afganistan’dan çekilmiştir. Bu noktada ABD’nin, Afganistan’ın Sovyetler işgali döneminde Sovyetlere karşı desteklediği yapılar tarafından hezimete uğratıldığı ifade edilebilir. ABD’nin Afganistan’daki başarısız stratejisi, ülke nüfusunun yaklaşık olarak %35’ini meydana getiren radikal, dinci ve ırkçı Peştun örgütü olan Taliban’ın Afganistan’da muhatap kabul edilen bir yapılanma olmasına sebep olmuştur. ABD’nin hatalı Afganistan stratejisi, Avrupa ve Asya’nın köprüsü olabilme potansiyeline sahip olan Afganistan coğrafyasının daimi olarak çatışmaların yaşandığı istikrarsız bir alan haline gelmesine neden olmuştur.
İsrail:
Geçmişten günümüze devam eden İsrail — Filistin çatışmaları, günümüzde FKÖ sonrası süreçte farklı bir seyre doğru ilerlemiştir. Şu an İsrail’in yürütmüş olduğu faaliyetlerin hiçbir meşruluğu yoktur. Tamamıyla hukuk dışı olan İsrail’in Filistin’e karşı takındığı bu tutum bir soykırımdır. İsrail, Ortadoğu coğrafyasında istikrarsızlıklara sebep olan ve istikrarsızlıkları derinleştiren bir aktör haline gelmiştir.
İsrail, Filistin topraklarındaki işgalini kalıcılaştırmak için büyük çaba sarf etmektedir. Askerî imkânlarını insanlık dışı muamele etmek için kullanmaktadır. Ayrıca insani yardım olanaklarını da işgal ettiği coğrafyada kalıcı hale gelebilmek amacıyla Filistinlileri bu topraklardan ayırmak için kullanmaktadır.
İsrail, Filistin’e yönelik saldırılarına devam ederken Yemen ve Lübnan’a yönelik saldırılarına da devam etmektedir. Bu saldırılarını Husiler ve Hizbullah’a yönelik gerçekleştirdiğini ifade etmektedir. Bu saldırılar ile bir yandan da İran’a gözdağı vermektedir. Ayrıca İsrail bu süreci iki cepheli savaş olarak isimlendirerek, kendisi aleyhine olan kamuoyunu da mağdur rolü oynayarak etkileyebilmeyi amaçlamaktadır.
İsrail ve İran birbirlerinin varlık sebepleri haline gelmiştir. 7 Ekim saldırılarının başlamasından bu yana iki taraf da karşılıklı olarak birbirlerini tehdit ederek gerilimi yükseltmişlerdir. İsrail, şu anda ABD ve İran arasındaki uranyum zenginleştirmesinin sınırlandırılması sürecini baltalayan aktör haline gelmiştir.
İran’ın nükleer silah elde etmesi durumunda bölgedeki etkisi artacaktır. Bu durum, ABD’nin bölgede kuracağı yeni düzenin önüne geçebilir. Ayrıca İran, İsrail karşısında caydırıcı bir güç elde etmiş olacaktır. Bu sebeple ABD tarafı, İran’ın uranyum zenginleştirmesinin önüne geçmeye çalışırken; İran tarafıysa bu süreci iyi yöneterek kendisine yönelik olan ekonomik ambargoların hafifletilmesi için bir fırsat olarak görmektedir. İsrail, İran’ın nükleer güç edinmesinden çekindiğinden dolayı İran’ın nükleer tesislerine saldıracağını ifade etmiştir. İsrail bu tutum karşısında ABD tarafından uyarılmıştır. İki müttefik arasındaki gerginliğin bir sebebi de budur.
Ayrıca Trump destekçisi olarak bilinen Heritage düşünce enstitüsünün, ABD’nin artık İsrail’in savunmasındaki etkisini azaltması ve İsrail’in bu sorumluluğu kendisinin üstlenmesi gerektiğini ifade eden raporu; ABD’nin bütçe açığını denkleştirmek amacıyla yürürlüğe koymak istediği gümrük vergisi tasarısı ve Transatlantik geriliminin esas nedeni olan NATO savunma harcamalarında yükümlülük paylaşımı tartışmaları da göz önüne alındığında, ABD ve İsrail arasında bir kırılma olduğu çıkarımında bulunabilir.
ABD, Ortadoğu’da yeni bir düzen kurmaktadır. Bunun ana sebebi, Çin’in artan ekonomik ve askerî gücünün ABD hegemonyasını ciddi manada tehdit eder hale gelmiş olmasıdır. Bu sebeple ABD dış politikasının birinci önceliği Hint-Pasifik coğrafyasına kaymıştır. ABD, Rusya — Ukrayna savaşını, Rusya’nın AB için hâlâ bir tehdit olduğunu Avrupa’ya göstermek için kurgulamıştır. Bunu, Ukrayna’yı NATO ittifakına dahil etme söylemi ve Ukrayna’ya bu yöndeki umut verici ifadeleri ile sağlamıştır. ABD bu noktada Rus tehdidinin AB için hâlâ bir tehdit olduğunu göstermekte başarılı olmuştur. ABD bu sayede AB içerisindeki NATO etkinliğini sınırlandırabilecektir.
ABD, Ortadoğu’daki etkinliğini azaltabilmek amacıyla süregelen istikrarsızlıkları sonlandırma yönünde adım atmıştır. Suriye’deki yeni yönetime destek veriyor oluşunun temel sebebi, İsrail ile Suriye üzerinde çıkar çatışması yaşamasının temel sebebidir. Ayrıca kuracağı yeni düzeni tehdit etme potansiyeline sahip olan İran’ı da engellemeye yönelik adımlar atmaktadır.
ABD her ne kadar Ortadoğu’da kurmuş olduğu bu yeni düzenle coğrafyayı tamamen terk ediyormuş gibi gözükse de, bu durum bu kadar sığ okunmamalıdır. Ortadoğu coğrafyası, doğal gaz, petrol kaynakları ve jeopolitik önemi sebebiyle hâlen oldukça önemlidir. Akdeniz’de keşfedilen gaz rezervi de bu bölgenin önemini daha da artırmaktadır. Bu sebeple ABD, bölgeye tekrar girişini sağlayabilmek amacıyla mutlaka açık bir kapı bırakacaktır. Bu açık kapının ise temelde çıkar çatışması gibi gözüken İsrail — ABD ayrılığından doğacağını düşünüyorum. ABD, Hamas ve İsrail arasında kalıcı bir barışın sağlanmasının önüne geçecektir. İki aktör arasında dönem dönem geçici ateşkesler sağlansa da kalıcı bir barış sağlamak mümkün gözükmemektedir. Çünkü ABD, ateşkes sağlamak için arabulucu aktör olarak rol alsa da hâlen Gazze İnsani Yardım Vakfı gibi araçlarla İsrail’in politikalarına destek vermektedir.
Özetle:
ABD’nin odağını Hint-Pasifik’e kaydırması, sınır ötesi operasyonların ve askerî faaliyetlerin büyük bir külfet haline gelmesi, özellikle Çin’in ABD hegemonyasına meydan okuyor oluşu, git gide Çin’i çevreleme stratejisine QUAD ve AUKUS yapıları ile daha fazla ağırlık veriyor oluşu, ABD’nin Ortadoğu için kendisinin merkezinde olmadığı fakat merkezi aktör rolünü kendisi ile müttefiklik ilişkisinde olduğu ülkeler arasında paylaştırdığı ifade edilebilir. Türkiye’nin askerî kapasitesi, NATO ittifakına dahil oluşu ve dönem dönem ilişkilerin yıpranmasına rağmen iki aktörün de pragmatist davranarak belli dönemlerde ortaklaşa hareket edebilmeleri sebebiyle Türkiye’nin de yeni Ortadoğu düzeninde merkezi bir pozisyonda olacağını düşünüyorum.
SWOT analizi:
ABD’nin yeni Ortadoğu stratejisinin güçlü yönleri:
· Bölgedeki istikrarsızlıkları ortadan kaldırma tutumu.
· Dış politika stratejinin yeniden değişmesi durumunda kendisine Orta Doğuda hareket alanı yaratabilmek için uygun iklimi yaratmış olması.
· Hint pasifik coğrafyasına yönelmesinin doğuracağı yeni maaliyetlerin getireceği yükü azaltmak amacıyla yeni düzende merkezde olmak yerine gözlemci aktör olarak kendisini pozisyonlandırması.
ABD’nin yeni Ortadoğu stratejisinin zayıf yönleri:
· İran ile yaşanabilecek muhtemel anlaşmazlıklar.
· İsrail ile çıkar çatışmasının derinleşmesi.
· Suriye de ki geçiş dönemi rejiminin başarısız olması ve yeni bir iç savaşın başlaması ihtimali.
· Rusya faktörünün yeni düzende göz ardı edilmesi.
ABD’nin yeni Ortadoğu stratejisinin yarattığı fırsatlar:
· Bu strateji başarılı olabilirse Ortadoğu da bir barış iklimi oluşabilir.
· Uzun süredir istikrarsız olan coğrafyalar uluslararası ekonomi ve uluslararası ilişkilere dahil olabilir.
· Bölgede uzun vadeli istikrarın sağlanabilmesi açısından uygun koşullu ortam doğabilir.
ABD’nin yeni Ortadoğu stratejisinin yarattığı tehditler:
· ABD’nin merkezi rol biçtiği ülkeler coğrafya üzerinde etkilerini genişletebilmek için mücadeleye girişebilir.
· ABD’nin yarattığı boşluk farklı dış aktörlereler tarafından doldurulabilir. Rusya ve Çin örneği.
· İran’ın radikal Şii örgütler ile bölgede etkinliğini arttırıp devrim ihracı politikasını hayata geçirmesine uygun ortam sağlayabilir.
· Yeni bir dizi Arap — İsrail savaşını beraberinde getirebilir.
Not: Bu yazı Mayıs 2025 tarihinde yazılmıştır.