Alien Efsanesinin Başlangıcı: Alien & Aliens
Bu yazım efsane film serisi Alien’ın ilk iki filmi üzerine.
Bu seferki yazımı efsane film serisi Alien’ın ilk iki filmi üzerine yazdım.
Öncelikli olarak bir soru ile başlayalım. Hemen hepimizi doğuştan gelen bir içgüdü ile korkutan birkaç şey sıralamanızı istesem neleri sıralardınız? Muhtemelen sıralayacağınız şeyler karanlık, bilinmezlik, böcek ve benzeri hayvanlar ve tabiî ki de tecavüz olurdu. 1979 yılı yapımı Ridley Scott filmi Alien bu 4 şeyi ve çok daha fazlasını bir arada sunarak bilim kurgu-korku sinemasının efsaneleri arasına girmeyi rahatlıkla başarıyor. Filmi izlerken o dönemki teknolojik şartlar ile böyle bir filmin nasıl çekildiğine, akıcılığına, hikayesine sürekli hayran kaldım. Teknolojik imkanların çok kısıtlı olduğu aynı dönem çekilen E.T.(1982), Legend(1985) gibi filmleri izlerken de yine aynı şekilde hayran kalarak izlediğimi hatırlıyorum.
Alien’lar nasıl ürerler?
Uzun soluklu serinin bu ilk filminde özel bir şirket için çalışan astronotların aldıkları bir emir üzerine bilinmeyen bir gezegene iniş yaptıklarını ve içlerinden birisinin oradaki yumurtaları incelemek için yanlarına gitmesiyle birlikte, yaratığın saldırısına uğramasının ardından gelişen olayları izliyoruz. Yüzünü ele geçirmiş olan yaratığın saldırısına uğrayan ekip üyesinin hain bir androidin ısrarı üzerine uzay gemisine geri alınmasıyla birlikte iskelete benzer yaratığın karakterin içerisine bıraktığı embriyo kısa süre içerisinde göğsünü delip dışarıya çıkıyor, kısa süre içerisinde büyüyüp filmlerden aşina olduğumuz yaratığa dönüşüyor ve başrol Sigourney Weaver’ın canlandırdığı Ellen Ripley karakteri hariç bütün karakterleri öldürüyordu. Aslında film boyunca olan ve filmin korku unsurunun temelini oluşturan en önemli şey insan vücuduna bilinmeyen bir yaratığın tecavüz etmesi ve tecavüz sonucu oluşan yaratığı rahatlıkla ağzından salyalar çıkartan devasa bir böceğe benzetebiliyor olmamız. Ayrıca ben filmi izlerken, belki de yaratığın çıkardığı salyalardan ötürü filmin atmosferini bir kanalizasyonun içine benzettim. Senaryosunu bu ölümsüz eseri bizlere armağan eden Dan O’Bannon’un yazmış olduğu bu film ile ilgili son olarak Sigourney Weaver’ın yanı sıra Tom Skerritt, John Hurt, Veronica Cartwright, Harry Dean Stanton ve Yüzüklerin Efendisi filmlerinde de karşımıza çıkan Ian Holm’ünde rol aldıklarını belirtelim.
Aliens adının hakkını veriyor
Bu muazzam korku filminin ilki bu denli iyi olursa, ikincisi de elbette daha iyi olacak ve korku dozu iyice artacaktı. İkinci film olan Aliens 1986 yılında vizyona girmiş ve senaristliği ve yönetmenliğini serinin şanına yakışır şekilde daha sonrasında Terminatör 2, Titanic ve Avatar gibi başyapıtları da yönetecek olan James Cameron yönetmiş. Senaryonun ilerleyiş tarzı ilk filme oldukça benzer ve tahmin edilebilir. Bu filmde önceki filmden farklı olarak karakterlerimizin düşmanı tek bir yaratık değil, filmin isminden anlaşılacağı üzere yaratıklardan kurulu bir ordu. Tabi bu ordunun karşısında baş karakterimiz Ellen Ripley’in rehberliğinde yaratıkları öldürmek için oluşturulmuş insanlardan oluşan bir ordu daha var. Ayrıca bu filmde ana karakterimize yaratıklar tarafından ailesi katledilen küçük bir kız eşlik ediyor. İlk filmden farklı olarak bu filmde işin içerisine korku-bilim kurgunun yanında aksiyonun da girdiğini ve yaratıkların çoğalmasının korku düzeyini katladığını söyleyebilirim.
Son olarak 2024’te Fede Alvarez’in yönettiği Alien: Romulus isminde bir film çıkarken, bu serinin daha ne kadar devam edebileceği merak konusu. Benim fikrim film serilerinin maksimum 3 filmden oluşması. Aksi takdirde serinin özünden kopacağını ve her yeni film ile kalitesinin biraz daha azalacağını düşünmekteyim. Peki sizlerin Alien serisi ve genel olarak bitmek bilmez film serileri hakkında görüşleriniz neler?