Anne, ben ayrılmak istiyorum
Ebeveyni ile ayrışamayanların kısa hikayesi.
Mayıs, 2012
saat 22:20
Saat tam 22.20. Geç kaldığının farkına ne yazık ki yeni varmıştı. Ne yapsın, muhabbet akıp gitmişti. Uzun zaman sonra ilk defa liseden arkadaşıyla güzel bir gün geçiriyordu. Biraz esneklikten zarar gelmezdi.
O bunları düşünürken telefonu çaldı. Cennet Gülüşlü Kadın arıyordu.
-Efendim annem!
-Nerde kaldın sen? Saat kaç haberin var mı senin? Tabii sen böyle gez toz anca! Allah bilir arkamdan neler yapıyorsundur sen şimdi! Bir kahvelik iş değil seninki belli!
-Tamam annem, ben bir yarım saate evde olurum.
-Yarım saat mi?! Ben ne diyorum sana sen ne diyorsun! Terbiyesiz! Çabuk eve gel yoksa-
-Olur anneciğim selam söylerim elbette Nazlı'ya. Hadi öpüyorum.
-Öpüyormuş! Bundan sonraki dışarı iznini kaybettin haberin olsun! Aptal!
Şimdi yarım saat demişti ama evde onu bekleyen öfke bombası gittikçe büyüyecekti sanki. Kalsa içini kemiren bu huzursuzluktan arkadaşıyla edeceği 3-5 cümlelik muhabbetten de keyif alamayacaktı. Kalkalım, dese acelesi neydi? Kız yarına memlekete dönecekti, sonra bir daha kim bilir ne zaman görecekti.
Fark etmeden önündeki kahve fincanı ile oynamaya başladı. Dalgınlığını fark eden arkadaşına durumu açıklayabilirdi, tıpkı daha önceki arkadaşlarıyla dışarıya çıktığında yaptığı gibi, ama sürekli annesini şikayet eden; ana-kız birbirini yiyen ikili olmaktan çok sıkılmıştı. Öyle olmasa bile hissettiği buydu. Diğer anneler de mi böyleydi? Tabağı makineye istediği gibi yerleştirmediğinde evladına hakaret ediyorlar mıydı? Uzun saatler (kime göre) dışarıda olunca tehditkâr ve öfkeli bir tonda arıyorlar mıydı? Hayatta hata yapmayı bir lüks olarak görüyorlar mıydı? Ya da mesela verdikleri emekleri sürekli yüzlerine vuruyorlar mıydı? Sahi, tüm anneler neden böyleydi?
Eylül, 2022
saat 10:20
Duruşmaya dakikalar kalmıştı. Son 10 dakikasıydı evli hayatının. Eşi ile son bir kez daha bakışlarıyla vedalaştı. Aslında eşini değil, evli hayatını özleyecekti. Annesinin yanına dönmek konusunda hala kararsızdı. Çünkü ne kurallar ne de aralarındaki dinamik değişmişti. Otuzundan sonra ağır gelebilirdi annesinin bıçak gibi sözleri. Hem yaşlandıkça daha da huysuzlaşmıştı.
Baştan başlayacaktı. Her şeye... Yeni bir Kader olacaktı artık! Duruşma biter bitmez telefonu çaldı. Cennet Gülüşlü Kadın anlık bildirim gelmişcesine arıyordu. Sesi ağlamaklı açtı telefonu Kader.
-Alo, annem!
-Kadersiz kader, benim burnunun dikine giden kızım, nasıl, mutlu musun şimdi?
-Pek sayılmaz, anne.
-Neymiş, demek ki annenin bir bildiği varmış. Zaten o heriften ayrılmasaydın, ben karar almıştım, görüşmeyecektim seninle. Kalbim dayanmıyor artık. Toparlan! 33 yaşına geldin artık! Ben böyle bir evlat yetiştirmedim! Ben hep seninle konuştum! Sana döktüğüm psikologların, doktorların parasını …
Ufak bir uğultu gibiydi sonrası. Ne garip değil mi? Oysa ki istediği tek şey biraz anlayış iken konu yine geçmişte annesinin onun için yaptıklarına ve yine yetersizliğine gelmişti.
Ebeveynlerimiz bizim arkadaşımız veya uzaktan selam verdiğimiz tanıdıklarımız değillerdir. Bu nedenle en çok onlar yaralar, onlar iyileştirir. Bazen bize verdikleriyle farkında veya farkında olmadan borçlu hissettirirler. Ancak bu ödenmesi gereken bir borç değildir. Dünyaya gelmenin bir getirisi olarak karşılarına çıkan sonuçlardır sadece. Yapabileceklerinin üstünde çaba sarf etmeleri ise onların tercihidir. Anlamasak da saygı gösteririz. Ancak durum kişiliğimize yönelik saldırılar olduğunda saygı gösterdiğimizi zannederken aslında açıkça boyun eğmiş oluruz. Eh, mümkün mü baş kaldırabilmek her ebeveyne? Her koşulda olmasa da mutlaka bir gün karşınıza bir şans çıkar. Ancak unutulmamalıdır ki bu şans, üzerine hiç düşünülmeden, aniden alınmış bir kaçış yolu olmamalıdır. Kaçmak değil, başlamak için ayrışmak gerekir. Ailemizi değil belki ama kendimizi değiştirebiliriz. Bu değişim sürecinde bizi büyüten, emek veren kıymetli ebeveynlerimize kaba davranmak zorunda değiliz. Kibarca sınırları belirlemek bizlere yardımcı olacaktır. Bu sınırları korumak ise bizim sağlam duruşumuzla mümkündür.
İşte hikayemizdeki Kader de böyle yapacaktı. Telefonda kısa bir sessizlik oldu. Biraz bekledi, derin bir nefes aldı ve konuşmasını sürdürdü;
-Anneciğim, yaptıkların için sana minnettarım. Hayatım boyunca hep sana layık bir evlat olmaya çalıştım. Bunu başarabilmiş miyimdir, bilmiyorum ama emin olduğum tek bir şey var, anneciğim.
-Neymiş o?
-Anne, ben ayrılmak istiyorum.
Bırakın devamında annesi Kader'i anlamasın. Kader kendini anladığı sürece gerisi hallolur.