Ben Kirke: Bir Kadının Güce Dönüşen Sürgünü

Ben Kirke, Aiaie Cadısı. Yalnızlıktan güce, ihanetten öz-benliğe uzanan bir mitolojik yolculuk.

Madeline Miller’ın Kirke adlı romanı, Yunan mitolojisinin kenarda kalmış bir karakterine ışık tutuyor. Genellikle erkek bakış açısıyla şekillenen klasik anlatıların dışına çıkarak, bu kez bir nympha’nın (su perisinin) gözünden bir dönüşüm hikâyesi anlatılıyor. Ben Kirke, özünde bir feminist yeniden yazım; kadim tanrıçaların ve kadınların görmezden gelinen seslerini merkeze alıyor.

“Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını beklemiştim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm. Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.” (Ben, Kirke 2018)

Kirke, Güneş Tanrısı Helios’un kızı olsa da, diğer tanrılar kadar güçlü ya da gösterişli görülmeyen, hatta çoğu zaman dışlanan biridir. Babasının sarayında yüzlerce yıl boyunca ezilen Kirke için ilk dönüm noktası, amcası Prometheus’un cezalandırılmasına tanıklık etmesiyle başlar. Prometheus’un insanlara duyduğu merhamet ve onların uğruna çektiği acılar, Kirke’nin de insanlara ilgi duymasına yol açar. Ölümlülerin her birinin kendine özgü karakterleri ve iyileşmeyen yaraları, ona tanrıların tekdüzeliğine kıyasla daha büyüleyici gelir.

İlk kez bir insan olan Glaucos ile karşılaştığında, onun yaşlanmasını istemez ve aşkla bağlı olduğu bu adamı Pharmakaile tanrıya dönüştürür. Ancak Glaucos'un başka bir nympha olan Scylla’ya aşık olmasıyla, Kirke ilk ihanetini yaşar. Kıskançlıkla Scylla’yı bir canavara dönüştüren Kirke, yasaklı büyü kullandığı için tanrılar tarafından sürgüne gönderilir.

Fakat bu sürgün, onun için bir kırılma değil, kendine dönüş yolculuğu olur. Aiaie Adası’nda yalnız başına büyülerini geliştirir, sınırlarını keşfeder ve artık kaderine başkalarının değil, kendisinin yön verdiği bir hayata adım atar.

Yani aslında anlatıldığı gibi yalvaran, güçsüz ve sürgün bir nympha değil; Aiaie’nin Cadısı, çok güçlü bir cadı-tanrıçadır. Kendini geliştirmiş, artık tanrıların arasında ezilen biri değildir. Oğlunun dünyaya gelmesiyle birlikte daha da güçlenmiş, Athena’ya boyun eğmemiş, annelik rolüyle birlikte fedakarlık ve şefkatle harmanlanmış bir karaktere dönüşmüştür.

Ben Kirke, sadece mitolojiye ilgi duyanlar için değil, aynı zamanda içsel dönüşüm, güçlenme ve kadınlık temalarını seven herkes için mutlaka okunması gereken bir romandır.