Bir Efsanenin Yazarı: Mario Puzo
"Büyük adamlar büyük doğmazlar, büyük büyürler."
Dünya edebiyatına “Baba” (The Godfather) gibi harika bir eser kazandıran bu isim 15 Aralık 1920 yılında New York’ta doğmuştur. Doğduğu semt kitaplarının yazımına ilham da olacak Cehennem Mutfağı adı verilen ve o yıllarda görece olarak alt kesmin yaşadığı bir semttir. Puzo’nun babasının onları terk etmesinden sonra okulu bırakarak burada çalışmaya başlamıştır ve zorlu bir çocukluk geçirmiştir. Kaynaklara göre Puzo’nun çocukluğunda da yazar olma hayalleri güttüğü düşünülmektedir. Yaşının gelmesinin ardından askerlik hizmetini 2. Dünya savaşı yılları sırasında Almanya’da tamamlamıştır. Savaştan sağ salim New York’a dönmeyi başarabilmiş ve yarım kalan okul hayatına devam etmiştir. Eğitim hayatını, The New School for Social Research ve Columbia University’de tamamlamıştır. Bunun ardından sivil memur olarak çalışmaya başlayan Puzo’nun ilk yazarlık deneyimleri de bu dönemde magazin dergilerinde olduğunu görebiliyoruz. Çalışmalarını sürdürürken birçok konuda yazılar kaleme alan Puzo, bu sayede çok yönlü bir yazar olabilmiştir. Ona magazin dergilerinde çalışma fırsatını veren isim ise Martin Goodman’ın magazin şirketi olmuştur. Daha sonra Puzo, bir süre erkek dergilerinde de çalışmıştır. Bu büyük yazar en ünlü eseri olan “Baba” yı ise 1969 yılında yayınlamış ve büyük bir şan şöhrete kavuşmuştur. Bu filmle Oscar ödülünün de sahibi olan yazar, hayata gözlerini kalp yetmezliğine bağlı olarak 1999 yılının Temmuz oyunda kapatmıştır.
Baba’nın Yazım Süreci ve Sonrası
Puzo, Baba adlı eserinin yazımını tamamlamasının ardından eser, 1969 yılında GP Putnam Sons tarafından Amerika’da yayınlanmıştır. Roman en yalın haliyle, New Yorklu Amerikalı bir mafya ailesinin hayatını anlatmaktadır. Romanın baş kahramanı Vito Corleone’dir. Roman konusu itibariyle bir mafya ve suç romanı olsa da okurken aşk, ihtiras, kavramların yanı sıra birden çok sicilya mafyasına gönderme ve tabirleri de görebildiğimiz bir eser olarak karşımıza çıkar. Bu tabirler ise; “cappo” ,”cosanostra”, “consliglieri”, “omerta” gibi tabirlerdir. Baba romanı geçtiği tarih olarak 1945-1955 yılları arasını kapsar. Kitabın kapağı oldukça ikoniktir. Tasarımı Neil Fujita tarafından yapılmıştır. Tasarımda büyük bir gotik tonlarında çizilmiş G harfi ve baba kısmını tutan alanlarda ise kukla oynatıcısını iplerine bağlı harf dizeleri yer alır.
Mario Puzo’nun adını tüm dünyaya duyuracak “Baba” dan önce Puzo iki roman daha kaleme almıştır ve bu işler maalesef “Baba” kadar etkili olamamıştır. Puzo bir röportajında “Baba” romanı için şunları söylemiştir: “Baba’dan önce yazdığım iki roman Baba kadar iyi değildi, para kazanmak zorundaydım ve Baba’yı bu açıdan bir istekle kaleme aldım.” Belki de Puzo bile Baba’nın bu kadar ünleneceğini ve efsanevi bir işe dönüşeceğini tahmin edemezdi fakat şuan tüm dünya tarafından bilenen bir roman ve film serisi haline geldi. Sanırım bazen görece olarak başarısız olduğumuz durumlar içinde bile pes etmemeliyiz, kim bilir bir sonraki adımımız hayatımızı değiştirebilir. “The Making of The Godfather (Baba’nın Yapım Süreci) adlı kaynağa göre Puzo’nun Baba’yı yazmasının ana nedeni ise akrabalarının ve kendisinin finansçılara toplam 20.000 dolara yakın borcunun olmasıydı. Puzo, yukarıda geçen kaynakta kitabın yazım süreci üzerine şunları söyleyerek devam etmektedir: “Roman için harika bir ana karakter yaratmıştım fakat kitabın tamamı ve kullandığım dil yeteneklerimin altında kalan bir işti” diye ekler. Puzo’nun yaptığı gibi başarı kıstasını yakalamak bazen yeteneklerinizin tamamını vermenizi gerektirmeyecek işlerde yapmanız gerekebilir bu olağan bir durumdur. Her zaman en iyinizi verdiğiniz işler size başarı getirmeyebilir, bırakın deneyin ve sonuçları gözlemleyin. Baba romanın 9 milyon kopya satarak en çok satan romanlar arasına girdiğini de hatırlatmalıyız. Bu rakam, romanın çıktığı tarih de göz önüne alındığında harika bir orandır. Romanı büyük bir zevkle iki kez okumuş birisi olarak herkesin okumasını öneriyorum. Özellikle, Amerikan Dili ve Edebiyatı uzmanı Zeynep Umuroğlu Çetinol tarafından çevrilerek Türkçeye kazandırılan “Baba” kesinlikle okunmaya değer. Eseri okurken asla sıkılmayacak ve çeviride kullanılan harika Türkçeye bayılacaksınız.
Baba Filmi ve Puzo’nun Filme Olan Etkileri
Baba filminin yapımına 1971 yılında ünlü yönetmen Francis Ford Coppola tarafından başlanılmıştır. Kaynaklara göre Coppola ve Puzo arasında zaman zaman fikir ayrılıkları olduğu ve senaryo üzerinde değişiklikler yapmak istediği bilinmektedir. Filmin yapım yılı göz önüne alındığında o yıllarda Amerikan Mafyasının da filmin çekimlerinin kimi zamanlarda belirli noktalara dahil oldukları görülmüştür. Coppola’nın Puzo’nun eserini baştan sona birden fazla okuduğu ve romanın üzerine notlar aldığı da bilinmektedir. Coppola, Puzo’nun bu eserini oldukça iyi yansıtmak için oyuncu seçimlerine de bir o kadar dikkat etmiştir. Kaynaklarda, Puzo’nun çok kez film setine uğradığı ve oyuncularla konuşmalara dahil olduğu biliniyor. Cappolo’da harika bir yönetmen olarak orijinal metnin yazarıyla çalışmak istemesi de bu işe ne kadar önem gösterdiğinin bir diğer kanıtı. Puzo’nun kaynaklarda aktarılan bazı düşüncelerine göre, kitaplardan aktarılan sinema filmleri çoğu zaman kötü işler çıkartan ve kitapların konusunu tam olarak veremeyen işler olarak izleyiciye sunuluyordu. Bu yüzden Puzo, yarattığı ve tüm dünya tarafından büyük bir sükse yapan eserinin bir film uğruna heba olmasını asla istememekteydi. Bir bakıma Puzo’nun haklı olduğu varsayımını çıkarabiliriz. Bunun en büyük nedeni birçok roman uyarlaması filmin film eleştirmenlerine göre başarısız sonuçlar doğurmasıdır. Tüm sakıncalara rağmen sizin de malumunuz olarak beklenen olmadı Puzo ve Cappolonun büyük özverisi sayesinde film harika bir başarı elde etti. Bu başarını sonucunda “Baba” bir çok akademi ödülüne layık görüldü. Günümüzde Baba filmi, en iyi filmler sıralaması yapıldığında kendisini her zaman ilk 5 zorlayan bir film olarak gösterir, filmin üzerinden neredeyse yarım asra varan bir süre geçtiği de göz önüne alındığında bu olağan üstü bir başarıdır. Küçük bir not, film günümüzde uzun metrajlı sayılabilecek türden bir film, üç saati geçkin bir izleme süresi bulunuyor. Tüm bunlara rağmen sabırla herkesin izlemesini ve vakit ayırmasını tavsiye ediyorum. Filmde özenle kullanılan müzikler, ışıklandırma ve kamera açıları herkesin görmesi gereken türden. Oyuncu kadrosuna zaten denilecek bir söz yok. Al Pacino, Marlon Brando, Robert Duvall, James Caan, John Cazele gibi daha sayamayacağız bir çok yıldız yer alıyor.
Filmin çıkış sürecini içeren bazı kaynaklarda “Baba”nın olumsuzlukların içine, bir nevi ölü olarak doğduğuna dair bazı yazılara rastlayabiliyoruz. Bunun nedeni filmin yapımcılığını üstlenen şirketin ve fon sağlayan yatırımcıların yönetmen Cappollo ve bazı oyuncuların isimlerine karşı çıkmalarıydı. Zaten o yıllarda mafyanın çok fazla filme zarar vermeye yönelik girişimlerinin de olduğunu yukarıda söylemiştik. Bu gibi olumsuz durumlar filmin yapım sürecini olumsuz etkiliyordu. Cappolo’nun önerdiği bazı oyuncu isimlerini yapımcılığı üstelenen şirket istemiyordu. Bu isimlerden birisi de Marlon Brando ismiydi. O yıllarda cast ekibinin Brando adının artık eskidiğini ve eskisi kadar iyi bir oyunculuk sergilemeyeceğine dair düşünceleri vardı. Brando, Baba’da harika bir performans göstererek efsanevi Don Vito Corleone karakterine hayat verdi ve Oscar ödülünü kazanmaya da hak kazandı. Bu sayede Brando, tüm bu olumsuz yorumların karşılıksız bırakmayı da başardı. Filmin bu denli efsanevi oluşunda Brando’nun performansı asla es geçilemeyecek bir konumdadır.
Baba Filminin Puzo’nun Eserine Olan Etkileri
Açıkçası ilk olarak filmi izlemiş ve daha sonra romanı okumuş birisi olarak filmin romanın bilinirliği açısından büyük bir sükse yarattığı çok açık ve olağan bir durumdur. Kitap ne kadar milyonlarca kişiye ulaşsa bile kısa bir internet araması ile romanın filmin yapımından sonra daha fazla diğer dillere çevirisinin yapıldığını ve tüm dünyaya yayıldığını da görebiliyoruz. Bu bir bakıma uzun süreli bir döngünün oluşmasına da neden oluyor. Roman diğer dillere çevrildikçe filmi merak edip izleyen insanlar da bir o kadar artıyor. Bu sayede uzun yıllar boyunca roman ve filmin bilinirliği sağlanmış oluyor. Bir bakıma Puzo’da filmin yapımından sonra artı puan kazanmış ve eseri dünyaya arenasında silinmeyecek bir imza atmayı başarabilmiştir.
Sonuç
Puzo kendi röportajlarında dediği gibi eserinin yazarken tüm yeteneklerini kullanmasa bile eser harika bir sükse yapabilmiş ve onu bile şaşırtmıştır. Bazen basite kaçmak belki de hedefinize ulaşmanızda size yardımcı olacak ana unsur olabilecektir. Puzo’nun eserinin büyük süksesi film yapımcılarının ve fon sağlayıcılarının dikkatini de çekmiş Cappolo önderliğinde bu unutulmaz eser beyaz perdeye de aktarılmıştır. Baba’nın film versiyonu da romanın bıraktığı bayrağı devir almış ve en iyi filmler listelerine en baş sıralarda girmiştir. Tüm bunların yanında birçok akademi ödülüne da layık olmuştur. Roman konu olarak mafya olgusunu anlattığı için her Typelish okurunun ilgisini belki çekmeyebilir fakat Puzo’nun eserinin içinde derin bir hikayeyi de barındırdığın hatırlatmalıyız. Bu konuya çok ilginiz olmasa da Baba’yı okumanızı öneriyorum. Kitaplığınızda Puzo’ya ve onun diğer eserlerine yer açmaktan geri durmayın.
Kaynaklar
Brittanica, Mario Puzo
Michael Sragow, Godfatherhood
The Guardian, Mario Puzo,
William B. Covey, The Godfather and American Culture: How the Corleones Became "Our Gang"
James Delingpole, The making of The Godfather was almost as dramatic as the film: Paramount+’s The Offer reviewed
Mario Puzo, bookanalysis,
Tony Sokol, When The Godfather Changed Hollywood Forever
Colleen Walsh, Revisiting classic you can’t refuse