Blue Eye Samurai (2023)
New show called Blue Eye Samurai.
Netflix’te Blue Eye Samurai diye çok etkileyici olduğunu düşündüğüm bir animasyon dizi var. Anime olarak kabul edenler de olmuş ancak anime gelenekselliğinden uzak olduğundan ve öyle bir iddiası olmadığından animasyon olarak kabul edeceğim. Bu yazı spoiler içerebilir, eğer spoiler istemiyorsanız devam etmenizi önermem.
Öncelikle bu kadar ilgimi çekmesinin sebebi baş karakterin bir kadın olması. Anime kültüründe bu tarz aksiyon içeren ve erkek izleyicileri hedefleyen (shounen) türlerin baş karakterleri erkek olur. Hikâye, başkarakter olan Mizu’nun intikamı ve öfkesini anlatıyor. Yarı Japon olan ve mavi gözlere sahip Mizu, 1600’lü yıllarda yaşayan, yabancı babası yüzünden hayatı boyunca farklı olmanın acısını çeker ve annesinin öldürülmesiyle de intikam almaya yemin eder. O yıllarda Japonya’da yabancıların girmesi yasak, bu yüzden Mizu bu kadar dışlanıyor.
Hikâye farklı katmanlardan ve güçlü yan karakterlerden oluşuyor. Mesela Akemi denen prenses, oldukça başarılı feminist bir model. Feminenliğiyle Mizu’dan ayrılmasıysa onun gücünü hafife almamamız gerektiğini gösteriyor. Ayrıca kararlılığı, pes etmeyişi, özgürlüğü için savaşması ve karakter gelişimi kendisini dizinin ikinci yıldızı yapıyor.
Diğer karakter olan Ringo, ellerinin olmayışıyla bize güçlü bir engelli karakter sunuyor. Taigen isimli samuraysa bize geleneklerine bağlı ve sınırları olan bir karakteri anlatıyor. Dizinin farklılıkları ve engelleri, hayatta dezavantajlı kişileri bu şekilde anlatmasını başarılı bir metafor olarak buldum. Özellikle kadınları merkezine alan bu dizinin dövüş sahneleri, modellemesi çok başarılı. Gerçek ustaları referans almaları bu sahneleri çok daha gerçekçi kılmış.
Her karakterin kendine has hikâyesi ve bu hikâyelerin arka planda ustalıkla işlenişi diziye katman eklemiş, alt mesajları çok güzel vermiş.
Mizu’nun mavi gözleri yüzünden şeytana benzetilmesi, insanların ihaneti, sürekli dışlanması ve alay konusu olması bize bir insanın bu duygularla nasıl bir karakter gelişimine sahip olobaileceğini gösteriyor. Mizu’nun öfkesinin sebeplerini gördüğümüzde onun intikam arzusuyla özdeşleşebiliyoruz.
Ayrıca Mizu, öfkesinden ve intikam arzusundan başka hiçbir şeye sahip olmadan büyümüş. Bu kadar soğukkanlı bir katil olmasına rağmen içten içe iyi birisi olması ve kendine zarar verilmedikçe kimseye zarar vermemesi, onun için gerçekten üzülmemize neden oluyor.
Farklı bir şekilde büyüse Mizu nasıl biri olurdu? Bu kadar güçlü olur muydu? Yoksa o dönemin kadınları gibi sadece evlenip ev işleri ve çocuklarla mı uğraşırdı? Peki bunları yaşasa gerçekten mutsuz mu olurdu? Dizi beni bu sorular hakkında düşündürdü. Çoğu kısımda karakterlerin duygularıyla ve yaşadıklarıyla empati kurabildim, böylece izlediğim şey kurmaca gibi gelmedi. Karakterlerin samimiyetlerini hissettim.
Sonuç olarak tümüyle ele alırsam oldukça başarılı bir yapım olduğunu söyleyebilirim, ikinci sezonu hevesle bekliyorum. Mizu’nun yolculuğunun onun karakterinde ve ruhunda nasıl değişimlere sebep olacağını görmeyi merakla bekliyorum. Bu animasyon dizisinin izlenmesini de şiddetle tavsiye ediyorum. Farklı perspektifler kazanmak için birebir.