Çağımızın Yeni Hastalığı

Dijital İstifçilik

İnsan hayatını normalinden çok farkı olmayan, özellikle iş yerinde etkileyen bir kavramdan yani "dijital istifçilik"ten bahsetmek istiyorum. Yeni normallerin, yeni hastalıkların, yeni her şeyin ortaya çıkmasına sebep olan pandemi, en başta bizi teknolojiyle baş başa bıraktı. Bu durumda gerek uzaktan çalışma gerek online eğitim depolama alışkanlıklarımıza ivme kazandırdı. Bu konuyla ilgili uzmanlar; bilgisayar ve telefonlardaki dosyalar, sunumlar, e-postalar, fotoğraflar, videolar vb. "bir gün lazım olur" düşüncesiyle uzun zamandır sizinleyse, dijital istifçi olabileceğinizi söylüyor.

Konuyla ilgili okuduğum en ilginç bilgi, literatürdeki ilk "dijital istifçi"ydi. 2015 yılında yapılan çalışmayla ortaya çıkan vakada 47 yaşındaki adamın, 5 yıl önce satın aldığı bir fotoğraf makinesiyle günde 1000 civarı manzara fotoğrafı çekmesi, bunları dört harici diske yedeklemesi ve yedeklediği verileri yine dört harici diske depolaması, literatürdeki yerini almaya hak kazandırmış.

Araştırmacılar, X ve Y kuşağının dijital depolama alışkanlıkları hakkında yaptıkları çalışmada her iki kuşakta da bu alışkanlığın olduğunu ancak "dijitalin yerlileri", bu konuda çok daha fazla belirti gösterdiğini bulmuşlar. Son kuşak teknolojiyle birlikte büyüdüğünden bu davranışın daha fazla olması beklenebilir bir durum tabii. Tam bu noktada, iş hayatında hatırı sayılır sayıda bulunan genç kuşak, şirket içinde de dijital istifçilik oranını artırıyor dersek yanlış olmaz.

Uzmanlar, dört çeşit dijital istifçinin varlığını söylüyorlar: Kaygı, uyumluluk, ilişkinin kopması ve koleksiyon kaynaklı şeklindedir. Bunlardan en zararsızı ve tercih edilebilir olanı (özellikle şirketlerde) uyumluluk kaynaklıdır desem bana katılmayanın çıkacağını sanmam. Çünkü veriyi silebilme özelliğine sahipler.

Tabi ki bu durum yalnızca insan hayatında olumsuz etkiye sebep olmuyor, aynı zamanda iş hayatında büyük zararlara yol açabiliyor. Nasıl derseniz, ilk söyleyeceğim konu veri güvenliği olur. Bu bilgilerin her zaman çalınabileceği veya siber saldırıya uğrayabileceği ihtimali vardır. Bu ihtimal, şirketler için hukuki tehlikeye sebebiyet veriyor. Başka bir olumsuz etki, istifçilikten dolayı çalışanların gereğinden fazla dijital evrak bulundurmasıdır. Şirket işleyişini, çalışma kalitesini ve çalışanın üretkenliği düşürüyor ki bu şirketlerin hayatta kalabilmesi için isteyebilecekleri son şey bile değil.

Bu konuda kişisel olarak bu hastalığa sahip bireylerin destek alması gerektiği belirtilmiş. Şirketler de bu konu hakkında iç iletişimle bir saptama yapmalı, gerekirse eğitim vermelidir. Daha net açıklamalarla ve şirket içindeki dijital yoğunluğu azaltmaya yönelik davranışlarla dijital istifçiliğin önüne geçilebilir.

Bu durumun mecburi olmasının sebebi bir noktada da çevresel etkidir. Şöyle ki, depolanan verilerin korunması ve soğuması için önemli miktarda enerji kullanılıyor ve bu durumun önüne geçilmezse daha büyük sunucular geliştirilebilir, bu da daha büyük enerji demektir. Diğer bir sebebi de çevrimiçi olarak depolanan verilerin büyük bir karbon ayak izine sahip sunuculara kaydedilmesi.

Hem kişisel sağlığımız hem şirket sağlığı hem de çevre sağlığı için öncelikle bunun bir hastalık olduğunu kabul edip sonrasında da destek alınıp bu durumdan kurtulunabileceğini bilmemiz gerekiyor. Önlem alınmazsa ciddi sorunlara yol açabilecek "dijital çağ hastalığı".