Dante’nin İlahi Komedyası ve İslam Dünyasının İzleri

Dante'nin Eserinde Doğunun İzleri

Avrupa edebiyatının doruk noktalarından biri sayılan İlahi Komedya, genellikle Hristiyan kozmolojisinin, Orta Çağ teolojisinin bir yansıması olarak okunur. Ancak eserin derinliklerine indikçe, Dante’nin dizelerinde yalnızca Batı’nın değil, Doğu’nun da bir nefesinin dolaştığını fark ederiz. Bu nefes, yüzyıllar boyunca Akdeniz’in iki yakasında birbirine karışan düşüncelerin, hikâyelerin ve ruhsal yolculukların yankısıdır.

Dante, 14. yüzyılın başında Floransa’da yaşarken, Avrupa zihni yavaş yavaş İslam felsefesiyle tanışıyordu. Endülüs’te, Kurtuba ve Gırnata’da yankılanan İbn Sînâ’nın aklı, İbn Rüşd’ün yorumları, Farabî’nin evren anlayışı çoktan Latinceye çevrilmişti. Tanrı, ruh ve kozmos arasındaki ilişkiyi açıklayan bu fikirler, Batı düşüncesinin karanlık dehlizlerine ışık tutuyordu. Dante, bu ışığın yankılandığı çağın çocuğuydu.

Ne var ki İlahi Komedya’yı yalnızca felsefi bir etkilenme ile açıklamak yetersiz kalır. Çünkü Dante’nin eseri, bir yolculuk anlatısıdır; ruhun, karanlıktan aydınlığa; cehennemden Tanrı’ya uzanan içsel bir seyridir. Bu yönüyle, Hz. Muhammed’in Mi’rac hadisesiyle şaşırtıcı derecede benzer bir yapıya sahiptir. İslam geleneğinde Miraç, ruhun göğe yükselişidir; kat kat cennetleri ve cehennemi dolaşarak Tanrı’ya yaklaşmadır.Dante de aynı yapıyı kullanır: Cehennemden başlar, Araf’ta arınır ve sonunda Cennet’e, ilahi bir kavrayışa ulaşır.

Bu benzerlik bir tesadüf değildir. Dante’nin yaşadığı dönemde, “Kitab el-Mi’raj” adlı Arapça bir eser, “Liber Scalae Machometi” adıyla Latinceye çevrilmişti. Bu kitap, Hz. Muhammed’in göğe yükselişini ayrıntılı biçimde anlatır ve Dante’nin çağında İtalya’da dolaşımdadır. Eserin hem yapısal düzeni hem de sembolik anlatımı, İlahi Komedya’yla büyük bir paralellik gösterir. Cehennem katlarının dairesel düzeninden, ruhun arınma aşamalarına kadar… Dante’nin bu anlatıdan etkilenmiş olması, artık yalnızca bir iddia değil, kültürel bir ihtimalin kanıtı gibidir.

Yine de Dante, Doğu’nun ışığını Batı’nın gökyüzüne taşırken, onu kendi inanç ve kültür süzgecinden geçirir. İlahi Komedya bir “kopya” değil, bir dönüştürme eylemidir.

Doğu’nun ilahi merdivenini, Batı’nın edebi diline ve teolojik düzenine çevirir.

Bir bakıma, Tanrı’ya yükselişin evrensel dilini yaratır.

Belki de İlahi Komedya, yalnızca bir Hristiyan’ın kurtuluş yolculuğu değildir.

Belki o, insanlığın ortak rüyasının bir tercümesidir.

Ve o rüya, tıpkı Dante’nin cennetinde olduğu gibi,

Doğu’nun yıldız tozuyla parlayan bir gökyüzüne bakar.