Deniz Kavukçuoğlu -Zarife | Düşlenen Bir Yaşamın Özlemi
Sahi, ne çok uçurum var değil mi Zarife? İnsanla insan, yaşamla yaşam arasında. Ne kadar çok çabalasak da kapanmayacak tüm o boşluklar.
‘‘Her şey nasıl, ne kadar çabuk değişiveriyor insanın yaşamında.’’
Deniz Kavukçuoğlu'nun 2003 yılında yayımlanan Zarife'si tüm içtenliği ve sahiciliğiyle farklı yaşamlara duyulan özlemleri, kesişmesi umulan fakat hiç kesişmeyecek olan yolları bir kadının yaşamı üzerinden anlatan çarpıcı ve bana kalırsa bir o kadar da iç ısıtan bir roman.
‘‘ ‘Gerçek yaşam hangisiydi?..’ diye düşündüm. Eğer yaşam buysa, bu gördüğümse, o zaman biraz ileride, Beykoz sırtlarında yaşanan neydi? Hangisi gerçekti bu yaşamların?’ Eğer yaşam yukarıda, o yolları asfaltsız, her yağmur yağdığında evlerini çamur basan, ikide bir elektriği kesilen mahalledeyse, karşımda gördüğüm neydi peki?’’
Kendini ''gecekondu kızlarından biri'' olarak tanımlayan Zarife; yaşadığı hayattan daima daha fazlasını ve daha iyisini isteyen, oldukça cesur ve açık yürekli, kendi elleriyle seçtiği hayatın getirdiklerini yaşamaktan bir an bile olsun gocunmayan, günlük yaşamda halının altına süpürmeye çok meyilli olduğumuz her şeyi tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuran ve her şeyden önemlisi etrafındakiler tarafından anlaşılmayı bekleyen bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Kendi hayatını kendisinin şekillendirebileceğine kalpten inanan Zarife'nin yıllarca düşünü gördüğü hayatın bir parçası olmak için girdiği yollar, o yollarda karşılaştığı ruhsuz ve sevgisiz insanlar hepimiz için bir yüzleşme niteliğindeyken Zarife'ye, her şeyin mutlaka ödenmesi gereken bir bedeli olduğunu da öğretiyor.
‘‘Bizim gibi gecekondu kızları için ışığın, ışıltının, rengin ne demek olduğunu bilemezsiniz siz… Gözlerini dünyaya tek ampulle aydınlanan odada açmayanlar bilemezler bunu…’’
‘‘İnsan dünyaya bir kere geliyor, bu hayat bir kerecik yaşanıyor. Hayatın bize sunduğu kadarıyla yetinmek zorunda mıyız? Daha fazlasını, daha güzelini, daha iyisini istemeyecek miyiz?’’
''İnsan, yalnızca bir defa geldiği bu dünyada yaşamını tümüyle kendi elleriyle değiştirebilir mi? İnsan eli, bir yaşamı yahut bir dramı baştan yaratmak, kendisine çok uzak sandığı bir yaşama dahil olabilmek, bunu devam ettirebilmek için yeterli midir?''
Tüm bu soruları da bize sordurtan Zarife, özlemini duyduğu o büyülü yaşama dahil olduğunda ya da dahil olduğunu sandığında, yaşadığı tatmin onu bir süre mutluluktan uçurur.
‘‘Bulutsuz yaz gecelerinde gökyüzünde gördüğüm o birbirinden parlak yıldızları andıran binlerce ışık… Sonra daha önce hiç görmediğim renkler, hiç duymadığım müzikler karıştı o ışıklara... O renkli ışıkların, o müziklerin arasından dans eder gibi düşüyordum… O renkli ışıklar hiç sönmesin, o müzikler hiç kesilmesin istiyordum…Gözlerimi açarsam o eşsiz güzelliklerin bir anda silineceğinden korkuyordum…’’
Bir başka yaşamda başka bir insan olma arzusuyla dolup taşan ve bunu hayatın en önemli gerçeği olarak tanımlayan Zarife'nin yaşadığı tatminin nereye kadar onu o ışıklarla dolu yaşamda tutmaya devam edebileceğini ve bu yolculuğun nasıl sonlanacağını merak ederken bu mutluluğun ve hevesin çok da uzun sürmeyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek, en azından benim için hiç zor olmamıştı. İnsanların aldatmacaları, meraksızlıkları ve bencilliklerine daima içten içe isyan eden Zarife insanların birbirlerine bu kadar yabancı kalmalarına hiçbir zaman alışamamıştı. İnsanlar birbirlerine ne kadar yakın görünseler de birbirlerinden çok uzak, birbirlerine yabancılardı. Yıllarca düşlediği yaşamın perde arkasında istediğini bulamamıştı Zarife. İstediğini bulamamasıyla birlikte istemediği birçok şey vardı aslında o yaşamların ardında. İçine girdiği bu arayışta beklediğini bulamadığını, kitabın aralarında ara ara hissetsek de, içtenlikle kitabın sonlarına doğru şöyle aktarıyor bizlere:
‘‘Yıllarca düşünü gördüğüm o ışıkların, pırıltıların, renklerin ardında, inanır mısınız, hiçbir şey yok… Ruh yok, duygu yok, sevgi yok (…) Küçümsediğim o havadan sudan konuşmalarda, o mahalle dedikodularında en azından bir duygu, bir ruh varmış. Komşularımız sevgilerini, umutlarını, öfkelerini, hüzünlerini anlatırlardı birbirlerine. Mutlulukları da, acıları da sahiciydi o insanların. Eskiden pırıltısız, renksiz bulduğum, kurtulmak istediğim o hayatı bazen öyle özlüyorum ki…’’
Yolculuğuna, düşlerine ve isyanlarına defalarca kez eşlik etmekten oldukça keyif aldığım bir kadındı Zarife. Art arda tıpkı onun gibi birkaç kez Boğaz'ın havasını çektiğimde ciğerlerime, karşı yakanın, üzerlerine güneşin ilk ışıklarının vurduğu evlerini seyrederken Zarife gelir ara ara aklıma. Kendi kendime mırıldanırım sonra:
''Sahi, ne çok uçurum var değil mi Zarife?
İnsanla insan, yaşamla yaşam arasında.
Ne kadar çok çabalasak da boşlukları kapatamayacak olduğumuz :) ''