Disosiyatif Bozukluk

Birçok filme, diziye, kitaba konu olan disosiyatif bozukluğu gelin beraber inceleyelim.

Zihnimiz, travmatik olaylarla başa çıkmak için farklı yollar geliştirebilir. Bu yollar bazen bilinçli olarak fark ettiğimiz tepkiler olurken, bazen de farkında olmadan gelişen savunma mekanizmalarıdır. Disosiyatif Bozukluk, bu mekanizmalardan biridir ve kişilerin kimlik, bellek, çevre farkındalığı gibi temel işlevlerinde bozulmalarla kendini gösterir.

Disosiyatif Bozukluk Nedir?

Disosiyatif bozukluklar, kişinin bilinç, kimlik, hafıza ve çevre algısı gibi zihinsel işlevlerinde kopmalarla karakterizedir. Bu durum, genellikle şiddetli stres veya travmalar sonrası gelişir. Disosiyasyon, yani “ayrışma”, zihnin dayanılmaz duygusal acıya karşı kendini koruma yöntemidir.

Disosiyatif bozukluklar başlıca şu alt türlerden oluşur:

  • Disosiyatif Amnezi: Kişi, önemli kişisel bilgileri (genellikle travmatik olaylarla ilgili) hatırlayamaz.
  • Füg Durumu: Kişi, geçmişine dair bilgileri unutur, hatta yeni bir kimlik benimseyerek başka bir yere gidebilir.
  • Depersonalizasyon/Derealizasyon Bozukluğu: Kişi kendisine ya da çevresine yabancılaşma hissi yaşar. Sanki bir rüyadaymış gibi hissedebilir.
  • Disosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB): Eskiden "çoklu kişilik bozukluğu" olarak bilinen bu durum, kişinin iki veya daha fazla farklı kimliğe sahip olmasıyla karakterizedir.

Tedavi Süreci Nasıldır?

Disosiyatif bozuklukların tedavisinde psikoterapi etkili yöntemlerden biridir. Özellikle;

  • Travma Odaklı Terapi
  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
  • EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme)

gibi yaklaşımlar kullanılabilir. Bazı vakalarda antidepresan gibi destekleyici ilaçlar da kullanılabilir.

Disosiyatif bozukluk, hem geçmişte hem de günümüz sanat dünyasında hala çok ilgi çeken bir konudur. Filmlere, kitaplara konu olan bu patolojinin gerçek hayattaki bir örneğini beraber inceleyelim.

“Sybil”, gerçek adıyla Shirley Ardell Mason, 20. yüzyılın ortalarında Amerika’da yaşamış bir kadındı. Sybil’in hikayesi, 1973 yılında yayımlanan “Sybil” adlı kitapla dünya çapında ün kazandı. Kitap, psikiyatrist Dr. Cornelia Wilbur ile Sybil’in 11 yılı aşkın süren terapi sürecini anlatır.

Sybil, zaman zaman hafıza kaybı yaşadığını, bazı olayları hiç hatırlamadığını, kendini bir anda başka bir şehirde ya da başka kıyafetlerle bulduğunu fark eder. Terapisti ile yaptığı seanslarda ortaya çıkan şey ise oldukça çarpıcıdır: Sybil’in içinde 16 farklı kişilik vardır. Bu kişiliklerin her biri farklı yaşlarda, cinsiyetlerde, becerilerde ve duygusal yapılardadır. Bazıları çocuk, bazıları genç bir kadın, biri ise erkek kimliğine sahiptir. Her bir kimlik, Sybil’in çocukluk döneminde yaşadığı korkunç istismarların bir sonucudur. Özellikle annesinin uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddet, Sybil’in kişiliğinin bölünmesine neden olmuştur. Her kişilik, Sybil’in travmalarla başa çıkmak için zihninin oluşturduğu ayrı bir “benlik”tir.

Bu vaka, aynı zamanda 1976 yılında film haline getirilmiş ve Sally Field'ın canlandırdığı Sybil karakteri, çok sayıda izleyiciye bu bozukluğu tanıtmıştır.

Kısaca disosiyatif bozukluklar, ilk bakışta “gerçek dışı” veya “uç” gibi görünse de aslında derin travmaların bir sonucu olarak gelişen savunma mekanizmalarıdır. Bu durumlarla başa çıkan bireyler, hayatta kalmak için zihinlerinin geliştirdiği yaratıcı (ve acı dolu) yollarla mücadele ederler. Toplum olarak bu bireylere empatiyle yaklaşmak ve onları etiketlemeden anlamaya çalışmak, iyileşme sürecinde büyük bir fark yaratabilir.