Dracula: Stoker'in İhtimaller Denizi

Düşünceler ve Toplum Analizi Bağlamında Dracula'ya Kısa Bir Bakış

Bram Stoker, Dracula adlı eserinde ahlakın cinsel boy yoğun bir şekilde değinmektedir; yazara göre, cinsel enerji büyük bir kötülük potansiyeline sahiptir. Bu düşünce doğrultusunda, kitapta günah ve cinselliğin iç içe geçtiği pek çok bölüm yer almaktadır. Roman, bir bakıma Batı’yı temsil eden, bilim ve mantığı savunan, araştırmacı Viktorya dönemi İngiliz toplumunun, Doğu’yu, yabancıyı, bilinmeyeni, doğaüstü öğeleri ve işgalciyi simgeleyen Drakula ile mücadelesini konu alır.

Roman, bitmek bilmeyen göndermelerle yüklüdür; bazen cinsellik, bazen din, bazen de önceki edebiyat eserleri ve mitolojilere yapılan atıflar söz konusudur. Tüm bu göndermeler semboller aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. "Vampir" adı verilen varlık sadece "kan emici" olmakla kalmaz, aynı zamanda kurbanlarını baştan çıkarma gücüne de sahiptir. Bu yüzden korku ve şehvet arasında keskin bir bağ kurulmuştur.

Drakula'nın, kendine kurban olarak zayıf, saf, yani burjuvazinin bir parçası olan bakireleri seçmesi, bozulmuş ve özelliğini yitirmiş bir aristokrasinin işareti olarak yorumlanabilir. Bunun yanı sıra din de bu bozulmadan payını alır. Drakula, adeta bir Antikrist'tir; harabe halindeki bir kiliseyi barınağı olarak seçmesi, Eucharist’e dair sözler kullanması ve kendisine Londra'da gerekli ortamı hazırlaması için Renfield’ı seçmesi (ki o da St. John the Baptist’in şeytani hali olmuştur) bu iddiayı pekiştiren unsurlardır.

Hikaye, aynı zamanda Yunan mitolojisine de göndermeler yapmaktadır. Drakula'nın şatosundaki üç vampir kadın, Perseus’un kızlarına bir atıf olabilir. Ayrıca, Drakula'yı İngiltere'ye taşıyan geminin adı olan "Demeter," Drakula’nın romandaki iki kadın, Lucy ve Mina’yı karanlık diyarına götürme çabasıyla paralellik gösteriyor. Romandaki Yunan mitolojisi öğeleri ve şehvet düşkünü, şeytani dişi vampirler, Shakespeare’in Macbeth eserindeki üç cadı...

Romanda cinsellik ile ilgili pek çok sembol, hareket ve ifade yer alır. Bunlar, kurbanın vampir tarafından ısırılması ve baştan çıkarılması, sıkça kullanılan "tahta kazık" sembolü gibi unsurlar içerir. Örneğin, Lucy Westenra'nın 8. bölümde vampirle yaşadığı anı anlatırken kullandığı "West lighthouse was right under me" ve "As if I were in an earthquake" gibi ifadeler, Arthur'un elindeki kazığı Lucy'nin göğsüne saplarken hissettiği karışık hırs ve zevk duygusu, yaşananların yalnızca ısırılma ve vampir yok etme eyleminden ibaret olmadığını kanıtlar.

Romanda, birinin çıkıp gizemli Doğu ile rasyonel, bilimsel Batı arasındaki uçurumu kapatması gerektiği vurgulanır. Bu kişi, hiç şüphesiz Abraham Van Helsing'dir. Van Helsing, Batı’nın bilim, din ve modern anlayışını, Doğu’nun gizemiyle başarılı bir şekilde birleştirir, bu nedenle Drakula’nın yenilmesinde kilit bir rol oynar. Drakula'nın kurbanları, özellikle Lucy Westenra, yavaşça saf Viktoryen kimliklerinden sıyrılarak, ahlaksız ve şehvet düşkünü dişi vampirlere dönüşür. Romandaki vampir kazıklama sahnelerinden sonra vampirlerin yüzlerinde görülen saflık ve huzur ifadeleri, Hristiyanların "redemption" inancıyla örtüşür.

Drakula, kadınları vampir haline getirirken, onlara korku ve şehvet karışımı bir duygu yaşatır. Bu his, onları Viktoryen kocalarının sağlayamadığı bir şekilde tatmin eder. "Flesh of my flesh, blood of my blood" ifadesi sadece Eucharist'ten bir alıntı değil, aynı zamanda Drakula'nın stratejisinin bir göstergesidir. Kadınları vampirlere dönüştürmek, bir süre sonra kocalarının da vampirleşmesini sağlayacak ve böylece Londra’daki yayılmasını sürdürecektir.

Romanın sonunda, kutsal tabutunda uyuyarak seyahat eden Drakula, aristokrasinin değişmezliğini (ya da zaafını) simgeliyor olabilir. Nihayetinde Quincey ve Arthur (zengin burjuvayı temsil ediyor olabilirler) tarafından durdurulur ve kötülük yok edilir, lanet ortadan kalkar.

Stoker ve eseri, Viktorya dönemi İngiltere’sinin bir ürünüdür. Bu gerçekler, okuyucunun emperyalizm ve gelişen 19. yüzyıl etnik ayrımcılığını Dracula ile ilişkilendirmesini kolaylaştırmaktadır. Bazı yorumlara göre, Stoker bu romana "xenophobia" öğesini yerleştirmiştir. Bilinmeyenden, dışarıdan gelen bir yabancının (vampirler, çingeneler) ülkeye gelip burayı kendi üreme çiftliğine dönüştürmeye çalışması, vampirleri bu kavramlar için ideal semboller haline getirmektedir.

Tüm bunlar bir yana, belki de Bram Stoker, bu romanı sadece kişisel zevk için yazmıştır; belki de hiçbir mesaj kaygısı gütmeden… Kim bilir?