Dünya
Bindiğin dalı kesmek.
Tıpkı bir insan gibi dünya da bizimle yaşıyor, bizimle uyuyor, bizimle uyanıyor, bizimle nefes alıyor. Açan güneşten de etkileniyor, yağan yağmurdan da. Tıpkı bizim gibi o da yaşamaya çalışıyor her şeye rağmen, bize rağmen.
Kedilerin nankörlükle suçlandığı bu evrende insan, bilmelidir ki en büyük nankör kendisidir. Öyle ki yetiştiği toprağa, aldığı oksijene, kullandığı suya bile ihanet halindedir. Ama bu umarsızca kullanımın sonunda kaydeden de kendisi dışında kimse olmayacaktır. Ama insan sonu düşünmez çoğu zaman, hep anı kurtarmakla ilgilidir ama yılların sömürüsü sonunda oluşan bu sorun anda kurtarılacak bir dert olmayacaktır.
Dünyanın akciğerleridir ormanlar ve ne yazık ki her yaz geldiğinde hep aynı sorunu yaşarız: Orman yangınları. Dünyanın nefes aldığı, kalbinin attığı, canlı kaldığı yerler bir anda simsiyaha dönüşür. Birçok canlıya ev sahipliği yapan yüce gönüllü tabiatı yok olduğunu görürüz. Sanki anlaşmış gibi birden çok yer aynı anda yanmaya başlar. Bazen kasti, bazen ihmalle çıksa da bu yangınlar günün sonunda insana çıkar her yol. Yere atılan bir çöpten, izmaritten, tam söndürülmemiş bir mangaldan da ve daha nice sebep insana çevirtir gözleri. Beton döküp yok edemediğimiz alanlara insan, böyle zarar verir herhalde. Ne garip değil mi sanki kendimizle savaş halindeyiz. Sanki sonumuzu getirmenin derdindeyiz. Yerine başka bir şey koyamayacak şeylere karşı ne kadar hoyrat ve acımasısız. Oysa dünya da tıpkı bizim gibi belirli bir ömrü olan bir gezegen ve şuan bilinen bir muadili yok.
Ama her son bir başlangıca gebedir. Belki de bu fark ediş, insana bir dönüm noktası olur. Belki de artık bir yerlerde biri, yere çöp atarken bir kez daha düşünür. Belki bir başkası, bir ağaca sırtını dayayıp nefes aldığında bu sessiz dostun kıymetini anlar. Belki de tüm bu hoyratlığın içinde bir vicdan uyanır da, insan, en büyük nankörlüğü yaptığı yere en büyük borcunu ödemeye başlar.
Çünkü hâlâ geç değil. Dünya, her şeye rağmen bizi affetmeye hazır gibi. Yeter ki biz de onunla birlikte yaşadığımızı hatırlayalım; sadece üstünde değil, onunla birlikte var olduğumuzu… Yeter ki insan, kendini dünyanın sahibi değil, bir misafiri olarak görmeye başlasın.
İşte o zaman, belki bu gezegen de derin bir nefes alır. Biz de.