Fikrin Kölesi Olmak
Gerçek sahip kim? Biz mi, düşündüklerimiz mi?
İnsanın en iyi özelliğidir düşünebilmesi. Düşünce onun varlığının ispatı gibidir aslında. Çünkü düşüncelerin -iyi veya kötü- asılda seni temsil eder, o düşünceyi gerçekleştirmen bu konuda bir ölçüt değildir. Yani bir düşüncenin kafanda olması seni temsil etmesi için yeterlidir.
Ama bazen onlar bizi temsil etmek yerine, biz onları temsil ederiz. Düzlem olarak aynı görünse de aslında bambaşka şeydir. Çünkü düşünce durağan bir şey değildir. Değişen, şekil alan, yenilenen bir şeydir. Fakat sen düşünceyi temsil etmeye başladığında artık değişecek bir şey kalmaz. Bir betonun içine sıkıştırır seni. Görme, hareket etme, manevra alma gibi bir seçeneğin kalmadığı gibi, artık hayat sadece seni şekillendirir. O düşünceye göre davranır, o düşünceye göre şekil alırsın. Yaptığının öneminden, doğruluğundan çok temsil ettiği şeyin önemi kalır. İşte tam da buna düşüncenin kölesi olmak denir.
Oysa tıpkı hayat gibi, manzara gibi, teknoloji gibi her şey değişirken insan da değişir, aklı da değişir, fikri de değişir. Hayat yolcuğunda da en önemli yoldaş da akıldır. Çünkü çünkü koşullar şartlar değiştikçe en çabuk değişen ve en çabuk adapte olan hayatta kalır. Yaşamanın kanunudur değişim. Bu kadar değişim içindeki sabit fikirler ise birer yüktür insanın sırtına, at gözlüğü gözlerine. Var olanı kabul etmek yerine kalıbına sokar, sığmazsa yargılar. Ve insan o zindanda sadece baktığı karanlığı gerçek sanar. Bir duygunun, bir fikrin kölesidir artık.
Oysa özgürlük, seçim yapmaktan öte seçiminden vazgeçebilmektir. İnsan bir düşüncenin kölesi olmaktan vazgeçtiğinde aslında kendine yaklaşır.