Gelin Sürfajet Hakkında Konuşalım
Sürfajetler homojen bir topluluk değildi. Öncülerin çoğu orta üst sınıf ve eğitimli, şehirli kadınlardan oluşmaktaydı.
19. ve 20. yüzyıl, dünyanın adeta bir kaynar kazan olduğu ve insanlığın fay hatlarının sürekli yer değiştirdiği bir dönemdi. Bu değişimler sonucunda Avrupa, şiddetli sosyal depremlere tanık oldu. Bu depremlerden birisi de süphesiz ki sürfajet hareketiydi. Peki sosyal normların kökünü kazıyan, kadının toplumdaki yerini tamamen değiştiren bu hareket neydi?
Aslında bakarsanız sürfajetin en kısa tanımı, İngilterede kadınların oy verme hakkıdır. Her ne kadar tanım olarak küçük bir anlama sahip olsa da Sürfajet, geçmişiyle ve geleceğe bıraktığı etki ile tüm insanların, ancak özellikle de kadınların bilmesi gereken çok önemli ve anlamlı bir konudur.
Sürfajet öncesi dönemde kadın hakları, bireysel aydınlanmanın yazılı eserler halinde sınırlı gruplara hitabı ile kendini göstermiştir. Aydınlanma Çağı ile başlayan bu filizlenmenin dişe dokunur en eski örneği ise Mary Wollstonecraft – "Kadın Haklarının Gerekçesi" (1792) adlı eserinde kadınların eğitim ve akıl sahibi bireyler olarak tanınması gerektiğinin savunması olmuştur.
18 yüzyılda Fransız Devrimi'nin sonucunda kadınlar eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganlarıyla devrimin vaadettiği sosyal haklardan hakettikleri payı almak istediler. Bu dönemde Olympe de Gouges, "Kadın ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirgesi"ni (1791) yayımladı. Bu bildiri, devrimci hakların kadınları da kapsaması gerektiğini savundu. Gouges, görüşleri nedeniyle idam edildi. Her ne kadınlar devrimden hakketikleri payları alamasalar da mücadelelerine son vermeyip Uluslararası Kadınlar İttifakı ( IAW ) 'nı kurdular. İşte bu ittifakın kurucularına Sürfajetler diyoruz.
20. yüzyılın başlarında kadının toplumdaki yeri iki yüz yıllık mücadelenin sonucunda elbette ki ilerlemişti. Ancak bu ilerleme dünyanın değişme hızının epey gerisinde kalmış ve hala kadınlara yönelik ilkel fikirler kendilerini gösteriyordu. Örneğin kadınlara eğitim, boşanma, miras ve velayet gibi haklar tanınırken bu haklar büyük oranda sınırlanıyor, üniversiteler kadın öğrenci kabul etmiyor, boşanma ve velayette erkek yanlısı kararlar öne çıkıyordu. Sürfajet hareketinin önemi ise tam burada ortaya çıkıyor işte. Tüm bu haksızlıkların kaynağında, birçok devletin eşit yurttaş ve eşit insan gibi kavramları tam benimseyememesinden ortaya çıkıyordu. Sürfajetler, kadınlara oy hakkı vererek diğer bütün hakları kazanmayı hedeflemişlerdi. Oy hakkı demek, eşit yurttaşlık, eşit yurttaşlık ise kanun önünde eşit muamele demekti.
Sürfajetler homojen bir topluluk değildi. Öncülerin çoğu orta üst sınıf ve eğitimli, şehirli kadınlardan oluşmaktaydı. Bu kadınlar ailesinden gelen sosyal statüsünü bu mücadelede kullandı. Mali olanaklara sahip oldukları için hareketi finanse edebildiler ve gazete çıkarma, miting düzenleme, lobicilik gibi araçları etkin kullanabildiler. Bir de alt sınıf sayabileceğimiz işçi sınıfı kadınlar vardı ve bunlar da genelde organize eylemlerin kas gücüydü.
Sürfajetler başta toplantılar, yürüyüşler ve mitingler düzenlendi. Broşürler dağıtmak, gazete çıkarmak , parlamentoya dilekçeler vermek gibi barışçık eylemlere imza attılar. Bu eylemler otoriteler tarafından görmezden gelindiğinde dükkan camları kırma, posta kutularını yakma, demiryolu zincirleme veya açlık grevleri gibi vandal ve daha yıkıcı eylemler ile seslerini duyurdular. Sürfajetler hiçbir hakkın kibarlıkla verilmeyeceğini biliyorlardı ve sadece var olmak, eşit ve özgür yaşamak için ellerinden geleni yaptılar. Hatta 1913 yılında Emily Davison, Kral V. George’un atının önüne kendini attı ve öldü. Bu dramatik eylem, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Sürfajet hareketinin sembol olaylarından biri oldu. Bütun bu eylemler sonucunda yüzlerce sürfajet kadın tutuklandı, hapsedildi. Bazıları polis şiddetine uğradı.
Sürfajet önce İngilterede 1918 yılında 30 yaş üzeri, belirli koşulları karşılayan kadınlara oy hakkı kazanmasını, 1920 yılında Amerikada 19. Anayasa Değişikliği ile tüm kadınlara oy hakkı tanınmasını ve dünyanın birçok yerinde kadınlara oy hakkı verilmesini tetikledi.
Kısa bir özet vermek gerekirse 20. yüzyıl ile değişen dünyada kadınlar kendi savaşlarını vermiş ve bu savaştan büyük acılar çekseler de galip ayrılmıştır. Her nasıl bu sahip olduğumuz toprakları atalarımıza ve bizim özgürlüğümüz için can veren şehitlere borçluysak, haklarımızı da bizler için acılar çekmiş ve bize bu dünyayı bırakmış sürfajet kadınlarına borçluyuz. Hiçbirimiz unutmamalıyız ki bugün hala kadınlar ölüyorsa, ve hemcinslerimiz cinsiyetleri üzerinden hedef haline geliyorsa bayrağı devralma ve yasal haklarımızı kullanıp özgür kadın hareketlerini desteklemelidir.
Son olarak; bizlere Fransa, Portekiz, İspanya gibi ülkelerden önce oy verme hakkı tanıyan Gazi Mutafa Kemal Atatürk'ü anmamak olmaz. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere...