Göçmenlere Karşı Nefret Söylemi
Her göçmen profili aynı nefret söyleminin odağında mı yer alıyor? Eğer durum böyle değilse, bahsedilen profilin ne olduğuna birlikte bakalım
Göç insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Bireyler ve topluluklar ekonomik fırsatlar, siyasi baskılar, savaş, iklim değişikliği veya daha iyi bir yaşam arzusu ile ülkelerini terk ederler. Göç her ne kadar bireysel bir tercih gibi dursada aslında siyasi, külürel ve sosyo-ekonomik dinamiklerin iç içe geçtiği küresel düzeyde işleyen karmaşık bir süreçtir.
Ülkelerde artan göçmen nüfusu her toplumun yerel halkı tarafından farklı bir tutumla karşılanır. Bazı toplumlar nefret söylemini yaygınlaştırırken bazı toplumlar ise adil ve sürdürülebilir göç politikaları ile bunu kontrol altına alarak süreci daha sağlıklı yönetir.
Nefret söylemlerinin odağında bulunan kesim, her türden göçmeni kapsamaz elbette. Beyin göçü olarak adlandırdığımız hareketlilik sonucu yurtlarından ayrılan nitelikli kesim bu söylemlere tabi değildir. Bu noktada bir soru karşımıza çıkıyor: Her göçmen tipi bu nefret söylemlerinin konusu değilse, nefret söylemlerinin odağında ki göçmen tipi nedir?
Yerel halk için artan göçmen nüfusun nefret söylemlerinin merkezine oluşturmasında bazı temel toplumsal dinamikler söz konusudur. Genellikle göçmen kesimin ekonomik kaynakları tükettikleri ve işsizliği arttırdıkları algısı vardır. Bu durum nefret söylemlerini güçlendirir.
Nefret söylemlerini arttıran bir diğer sebep ise göçmenlerin güvenlik riskleriyle ilişkilendirilmesi ve bu yönüyle toplumsal bir tehdit olarak görülmesidir. Kültürel farklılıklar ve ekonomik rekabetin getirileriyle birlikte toplumsal gerilim oluşturma riski yerel halk için öne çıkar.
Bu doğrultuda medyanın gücü ve oluşturduğu algı yadsınamaz. Mizahi yönde yapılan içerikler, sosyal medyanın gündemine oturan başlıklar ve doğruluğu kanıtlanmamış haberlerin yayılması gibi birçok faktör medya aracılığıyla bu söylemleri hem arttırmakta hem de algıyı yönledirmektedir.
Hareketliliğin temelinde daha iyi bir yaşam isteği bulunmaktadır. Bireyler kendi ülkelerinde geleceğe dair fırsatlar göremediği gerekçesiyle daha iyi yaşam koşullarına ulaşabilmek adına yurtlarını terk ederler. Süreci göç alan ülkeler kadar göç veren ülkelerin dinamikleri çerçevesinde de değerlendirmek gerekir. Her iki taraf için de farklı handikapları doğuran göç ve göçmenlik olgusu yalnızca ekonomik ve hukuki perspektiften açıklanarak netliğe kavuşamaz, sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla da ele almak gerekir.