Hadsizlik ve Sorun Değil
"sorun değil" -Aslı
"Noldu" dedi Aslı, "Suratın asık yine?" İçimden "Şu surat işini çözmem gerekiyor." dedim. Ne zaman moralim ufacık bozulsa suratıma yansıyordu, kitap gibi okuyorlardı içimi suratımdan. "Hiç yaa, yok bir şey." dedim, geçiştirdim. Kötü bir geçiştirmeydi, kabul etmeliyim. İsteyerek yapmıştım bu kötü geçiştirme denemesini. Üç yıllık arkadaşım Aslı'nın huyunu biraz da olsa biliyorsam "Hadi hadi anlat bakalım, neler oldu yine?" diyecekti bana. Bunun içindi bu kötü geçiştirme. Aslı önüne baktı ve nefes verdi yürürken. Dik bir yokuştan aşağı iniyorduk. Bu yüzden bu hareketi yapmış olabilirdi, diğer olasılığı düşünmek bile istemiyordum. Benden sıkılmış olması mümkün olamazdı, di mi? Hayatımda başımdan geçmiş ve o anda hafızama gelebilmeyi başarmış tüm kötü anılar canlanmaya başladı. Ölümler, ayrılıklar, ezikliklerim, sıkışıklıklarım, o anda doğru cevabı veremeyişlerim... Gecenin 2.30'unda dik bir yokuştan aşağı yürürken canım arkadaşım Aslı'yla beraber tüm yaralarım da bize eşlik ediyordu. Aslı'nın suratına bakmaya cesaret edemiyordum. Ufacık bir nefes vermesi bende toprak kayması etkisi yarattı. Aklımı bulandırdı, kal geldi adeta.
Arkadaşlarımın canını sıkmak beni en çok etkileyen ve derinden yaralayan şeylerden biridir. Sıkıcı, can sıkan veya rahatsız edici bir insan olabiliyordum bazen. Bu özelliğimin eskide kaldığını düşünmekteydim az öncesine kadar. İşte hayat karşına tekrar bu sınavı çıkardığında diyormuş ki "Noldu lan? Hani aşmıştın sen bunu, böyle tekrar koyarlar önüne işte. Akıllı olacaksın oğlum akıllı. Hayatım ben. Ne anlarsın sen?" Gerçekten de haklıydı hayat. Hayatla aşık atmamalıydım, "artık" dememeliydim. Yine amatörlük yapmıştım. Çok sıkılmıştım bu duruma, neyse ki açık havadaydık. Bir de kapalı ortamda bu kadar sıkılsam ağlamaya bile başlayabilirdim o anda.
"Noldu iyi misin?" diyebildim Aslı'ya, olabildiğince kibar. Suratına bakabildiğim yarım saniye boyunca anladığım onun da derdi olduğuydu. Ve ben bunu sormamıştım ona, tepkisinde, siteminde haklıydı. Hep benim dertlerimi konuşuyorduk. "Ne derdin var anlat bakalım" dedim yerdeki kaldırımlara bakarak yürürken. Bu gibi emrivaki cümleleri seviyordum, iddialı olduğumu gösteriyordu, çoğu zaman da haklı çıkıyordum. Bir adım daha öteye gidip "Yine eski sevgilin aradı di mi?" dedim. Ufaktan güldü, "Ne alakası var salak" dedi. Alınmadım, onu güldürebilmiştim. Salak da bir sevgi sözcüğüydü, belliydi.
Arayı düzeltmiş olmanın verdiği gururla bir adım daha ileriye gidip "Onun a*ına koyarım bir daha ararsa" dedim. Der demez ter bastı. Ne demiştim ben? Son derece hadsiz, son derece çirkin bir laf etmiştim Aslı'ya. Bunun telaşıyla yürümeyi bıraktım. Durdum. Laf ağzımdan çıktıktan sonra Aslı'da bir değişiklik olmamıştı, hala normal yürüyordu. Sanki bunu her gün duyuyormuş gibiydi. Ben durdum, Aslı yürüyordu. Birkaç saniye sonra Aslı yokluğumu fark etti, geri dönüp baktı. "Tamam tamam sorun değil." dedi Aslı. Geldi yanıma, elimden tutup beni yürümeye devam ettirdi. Aslı'yı işte bu yüzden seviyordum. Beni benden daha iyi tanıyordu. "Seni seviyorum Aslı" dedim. "Ben de seni seviyorum" dedi. Elimi bıraktı, biraz sonra da yol ayrımında vedalaşıp evlerimize dağıldık.
Eve geldim, yatağa huzur içinde yattım. Lambamı söndürürken "Sorun değil." dedim.