İklim Adaleti

Ekosistemin dengesi bozuluyor, canlı türleri yok oluyor bunlarla beraber sosyo-ekonomik yönden insanlar ve devletler aynı etkilenmiyor.

İklim değişikliğinin yarattığı küresel sorunlardan bahsederken anlıyoruz ki aslında kırılgan ve dezavantajlı grupların sosyal adalet ihtiyacı fazlasıyla artıyor. Bu dönemde doğanın, hayvanların, sesini duyuramayan ve gücü yetmeyen her varlığın adaletini yetkili kişi, kurum ve bizi yönetenler vermek zorundadır.  Ekosistemin dengesi bozuluyor, canlı türleri yok oluyor bunlarla beraber sosyo-ekonomik yönden insanlar ve devletler aynı etkilenmiyor. Yani krize herkes aynı direnci gösteremiyor. Gücünü koruyabilenlerin görevi ise direnç gösteremeyenlerin hakkını korumak. İklim adaletinde talep edilen şey hak. Yaşam hakkı, doğa hakkı, sürdürülebilir kalkınma, temiz bir çevre, nesiller arası adalet, eşitlik, korunma hakkı, sosyal haklar ve adil yaşam hakkı. İklim adaleti, hukuki boyutu ön planda olsa da felsefi ve etik yönden de ayrıca tartışma konusu.

Daha önce cinsiyet ve göç bazlı değerlendirmelerimizde bahsetmiştik, tekrar edelim. İklim krizinden en çok etkilenen gruplar en az sebebiyet verenler oluyor ne yazık ki. En dirençli gruplar ise en büyük zararı verenler olduğu için sorumluluğu almalı. Hem iklim değişikliğiyle mücadele için en çok çabayı ve her türlü desteği hem de kırılgan grupların hakkını koruyup karar alma mekanizmasında söz sahibi olmalarını sağlamalılar.

İlk dönemlerde ilkim adaleti yerine (1960-1980) “çevresel adalet” ve “çevresel ırkçılık terimleri kullanılmıştır. Bu terimler iklim adaletinden daha sınırlı bir anlam taşımış, çevresel yıkımların yarattığı zehirli atıklar ve kirliliğe en yoğun maruz kalan dezavantajlı, düşük gelirli grupların karşı çıkışını yansıtmıştır. Şimdi ise “iklim adaleti” sadece çevresel kirlilik değil tüm dünyayı ilgilendiren ekolojik bir krizle karşı karşıya olduğumuzu vurgular ve daha geniş bir perspektif ortaya koyar.

Küresel adaleti sağlamak için bazı örgüt ve kuruluşlar çeşitli uluslararası konferanslarda ve zirvelerde, zengin ülkelerin iklim değişikliği konusundaki tarihsel sorumluluklarını üstlenmeleri ve küresel güneye olan iklim borçlarını ödemeleri çağrısında bulunuyor. Doğaya yapılan bu sömürüler bitmeli, yardım eli uzatılmalı. Zarar payın ne kadar yüksekse sorumluluğun da aynı oranda artmalıdır. Gelişmiş ülkeler ekosistemi sonuna kadar sömürmüş, gelişmemiş güney ülkelerinin atmosfer haklarından çalmışlardır. Aynı zamanda coğrafi olarak iklim krizinin etkileri de her ülkede dengeli değil. Coğrafi olarak şanssız, gelişmemiş küçük ülkelerin de zararı uluslararası bütçelerden karşılanmalıdır. Ancak ortak bir çalışma dünyayı felaketin eşiğinden döndürebilir.

Doğaya verdiğimiz tüm zararlar ve fazla kullanılan kaynak sorununa artık bir son verilmeli, doğayla barışılmalı, çevre dostu üretim, çevre dostu yaşam modellerine acil olarak dönülmelidir. Maalesef küresel düzeydeki zirveler ve çalışmalar yeterli olmuyor, sorumlu ülkeler yeterli fedakarlığı yapmıyorlar. Anlık ekonomik kazançlar uzun vadeleri krizlerin önüne geçiyor. Fosil yakıt ticareti için çalışmalar yapılsa da asla gereken düzeyde anlaşmalara varılmıyor. Karbon nötr sözleri tutulmuyor. Bir sonraki yazımda en son gerçekleşen ve 24 Kasım’da son bulan COP29 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansını değerlendireceğim. Sevgiyle ve adaletle kalın!

Kullandığım Kaynaklar:

1)       Doğa Derneği (BirdLife Türkiye), Özlem Altıparmak, İKLİM ADALETİ: Doğa Hakkı Savunucuları İçin İklim Adaletine Giriş El Kitabı https://dogadernegi.org/wp-content/uploads/2023/11/iklim-adaleti-kitap-1.pdf

2)       KILINÇ, İ., İklim ya da Çevre Adaleti, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2(2), 231-244 https://www.jurix.com.tr/article/8156?u=0&c=0

3)       MEMİŞ O. BESNİLİ, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SOSYAL ADALET: SOSYAL POLİTİKA VE DAYANIKLILIK ÇERÇEVESİNDEN BİR İNCELEME, Uşak Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023; 3(2); 20-37