İklim Değişikliği ve Göç
2050 yılına kadar Sahraaltı Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’da yaklaşık 143 Milyon insanın ülke içi iklim göçmeni olabileceği düşünülüyo
İnsanlar yaşadıkları yerlerden iş imkanları, savaşlar, zorlu ekonomik koşullar, beyin göçü, eğitim gibi nedenlerle zaten iç ve dış göç ediyorlardı. Terimsel olarak bilmeyenler için hemen anlatalım. İç göç, yaşadığı ülke içinde yer değiştirme; dış göç ise ülke sınırı dışında başka bir yere gitmek anlamına geliyor. İklim değişikliği nedeniyle ise hem iç hem dış göç mümkün.
Yıllarca iklim değişikliği ile ilgi çalışmalar yapan bilim adamları ve çevre aktivistleri, krizin ilerlememesi ve olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kalmamamız için uğraştılar. Ne kadar seslerini duyurmaya çalışsalar da uluslararası acil önlemler ve kararlar alınamadı. Maalesef bu kötüye gidişten şu an için kaçabildiğimiz söylenemez. Yeterli önlemler alınmayınca olumsuz etkileri hızla görmeye başladık. Bildiğimiz gibi Paris Anlaşması’nda dünyanın yıllık 1.5 derecelik aşılmaması gereken bir ısı hedefi vardı. Maalesef 2023 yılında bu hedef ilk kez aşıldı. Bu süreklilik sağlayan bir derece değil neyse ki. Şimdi yetkili kurumlar tarafından ısı artışının 2 dereceyi aşmaması ve düşürülmesi için uğraşılıyor. Bu olayların sonucunda ise su seviyesinin ani yükselişi, aşırı sıcak havalar sonucu yangınlarda artış ve bununla beraber ormanların ve ormanlarda yaşayan canlı hayatlarının azalması, kuraklık, doğal afetler, dünya üzerindeki insan harici canlı nüfusunun son 50 yılda %68 azalması sonucu toprak verimliliğinin düşmesi, tarım arazilerinin yok olması ve gıda sorunu oluşması gibi etkiler daha göze çarpar bir hâl almıştır.
Az gelişmiş ülkeler, doğal kaynaklara daha çok ihtiyaç duyması ve ekonomik gücün kısıtlı olması sebebiyle iklim krizinin sonuçlarından daha çabuk etkileniyorlar. Temiz suya, gıdaya, sağlık ve iş olanaklarına ulaşmaları zorlaşıyor. Kontrol edilemeyen olumsuz etkiler iklim göçünü zorunlu hâle getiriyor. Amerikan yönetiminin 2021 yılında iklim değişikliğinin çok boyutlu sonuçları için sunulan raporda: “Dayanıksız, zayıf ve kırılgan toplumların bünyesinde büyük sarsıntılar meydana gelecektir. Kaynak kıtlığına bağlı olarak siyasi gerginlikler ve çatışmalar yaşanacaktır.” öngörüleri mevcut. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) raporuna göre 2060 yılında iklim göçmeni 1 milyar 500 milyon olacak. 2050 yılına kadar Sahraaltı Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’da yaklaşık 143 Milyon insanın ülke içi iklim göçmeni olabileceği düşünülüyor ancak şu anda sırf iklim değişikliği ve çevresel etkilere bağlı olarak kaç kişinin hareket halinde olduğuna dair ne bir rakam yok. Anladığım kadarıyla bunu net verilerle ölçmek hiç kolay değil ve veriler sınırlı. İklim göçü; iş imkânı, ekonomi, sağlık gibi bir sürü sebebi içinde barındırdığı için insanların hangi sebeple yer değiştirdiklerini anlamak zorlaşıyor. Gelecek tahminleri ise az gelişmiş ve gelişmemiş Güney ülkelerinin gelişmiş Kuzey ülkelerine doğru bir yer değiştirmenin gerçekleşeceğini söylese de bu pratikte o kadar kolay değil. Vize alımı, yer değiştirmek için ulaşım, maddiyat vb imkanların sağlanması gerekeceği için insanların daha çok oranda iç göçü tercih ettikleri ve edecekleri görülüyor.
Kavramsal olarak adlandırma konusundaysa uluslararası bir fikir birliğine net olarak varılmış değil. İlk kez resmi olarak 1985’te “çevresel mülteci” terimi Birleşmiş Milletler Çevre Programı raporunda bahsediliyor. Ancak bu adlandırmaya bazı (özellikle hukuk) uzmanlar karşı çıkıyor çünkü iklim nedeniyle göç edenlerin mülteci statüsünde olamayacağını ve “mülteci” kelimesinin anlamını hafiflettiğini düşünüyorlar. Aynı zamanda İklim göçünün altında birçok sebep barındığını ve bu adlandırma nedeniyle sosyal, politik, ekonomik alt sebeplerin gizlendiğini iddia ediyorlar. Güncel olarak ise çoğu insan mülteci kavramını kullanmaktan geri duruyor. Alternatif olarak; çevresel değişim bağlamında göç, iklim göçmenler, felaketler tarafında yerinden edilmişler, iklim yerinden edilmiş kişiler gibi kavramları kullanıyorlar. Bana soracak olursanız “iklim göçmenleri” az ve öz şekilde yeterli bir kavram. Çok uzun adlandırmaların günlük dile yerleşmesi ve kabul edilmesi zor olacaktır. Zaten iklim konusunda yazılar ve haberlere insanların ilgisini çekmek bu kadar zorken bir de adlandırma gibi görece daha basit bir sorun üzerine bu kadar zaman harcamaya da gerek yok diye düşünüyorum. Bazı STK ve aktivistler ise “mülteci” kavramında ısrarlı görünüyor. Harekete daha uygun olduğunu ve kavramsal olarak zorunlu yapılan bu eylemi daha çok yansıttığı görüşündeler. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?