İnanmak
İnanmak, nedir?
İnanmak, neye inanmak? Hiçbir şeye inanmamak da bir inanmak biçimi midir acaba?
İnsan, inanarak mı var olur? İnanmak insanın hayatının yüzde kaçını oluşturur? Yarına dair hayal kurmak, bugün ölmeyeceğine inanmakla alakalı değil midir? Bunu bilerek mi hayal kurar insan? İnanmadığın bir şeyin gerçekleştiğini görmek hayal kırıklığına uğratır bizleri. İnanmak bir tabudur, kırmızı çizgidir, konfor alanıdır. Eğer bir gün bir şeye inanıp da bunun yıkıldığını görürsek o zaman rahatsız oluruz. Ölüm, bu yüzden rahatsız eder. Çünkü, yaşam, ölmeyeceğine inanmaktır. Ölüm, insana korkuyu hatırlatır. Birisi öldüğünde bence üzüldüğümüzden değil de bizim de öleceğimizde korktuğumuz için ağlarız. Birisi ölmeden kendimizin de öleceğimizin farkında olduğumuz anlar çok azdır. İnanmak, buradaki kastımız sadece bir yaratıcıya inanmak değildir. İnsanın hayata inanmasıdır. Kendine inanmasıdır. Bir sınavda başarısız olduğumuzda bu denli üzülme sebebimiz kendimize olan inancımızın kırılmasıdır. Yarının, daha düzgün olacağına olan inancımızın kırılmasıdır. Korkularımızı hatırlamamızdır. Neye inanırsanız inanın ya da hiçbir şeye inanmayın -bu bile bir inanma biçimidir- bu insanı hayata bağlayan o kavramdır. Yarına inanmak, eşinize inanmak, arkadaşlarınıza inanmak... Temel sosyal ilişkilerin hepsi inanmak üzerine kuruludur. Buradan güvenmek kavramına ilerlemek pek olanaklıdır fakat bütün duyguların inanmak üzerine kurulu olduğunu düşünmekteyim. İnandığım şeyden korkmam, inandığım şey beni mutlu eder, inandığım şey beni üzebilir... Anlatmak istediğim şey şu, var olan bütün duygular, insani bütün hareketler inanmak özünden hareketle oluşur. İnandığınız şeyin ne olduğu önemli değil, her şeye inanabilirsiniz ve bu bizi insan yapar.