İşsizlik ve Umutsuzluğun Beraberinde Getirdikleri

Bu yazımda işsizliğin ve eve kapanmışlığın insanlar üzerinde yarattığı tahribatlara değiniyorum

Bu yazımda kendi yaşadıklarımdan ve duyduğum bazı durumlardan yola çıkarak işsizliğin ve eve kapanmışlığın insanlar üzerinde yarattığı tahribatlara değiniyorum.

İşsizlik ülkemizin belki de en önemli sorunu. Pek çok kişi maaş düşüklüğünden söz eder fakat özellikle genç kitleler için işsizlik en büyük sorun halini almış durumda. Zira pek çok genç “yeter ki bir işim olsun, düşük maaşa razıyım” demek zorunda kalıyor maalesef. Kendi adıma bundan bir yıl önce üniversiteden mezun olurken sevinmekten ziyade “tamam mezun oldum ama şimdi işi nasıl bulacağım” cümlesini kafamda defalarca kere kurarak, büyük bir dehşete kapıldığımı söyleyebilirim. Bilgisayar başında iş arayarak evde geçen günlerin sonunda, iş görüşmesine çağrıldığınız takdirde dahi sizi hiçbir yerin kabul etmemesi ayrıca bir hayal kırıklığına yol açıyor. Bunun yanında işsizliğin beraberinde getirdiği en büyük sorun olan sosyal çevrenizin olmaması bir süre sonra depresyon başta olmak üzere çeşitli ruhsal problemlere sebebiyet verebiliyor. Bu yazıda bu ve benzeri durumların kişilerin ve elbette o kişilerin oluşturduğu toplumun üzerinde farkında olmaksızın yaratmış olduğu travmalara ve bunların sebebiyet verdiği bilinçsel dönüşümlere değineceğim.

1.Emeğin değersizleşmesi

Son dönemde herkes “ne var, bu işi bende yaparım” kafasında. Bu duruma ben de dahilim. Aslında pekte haksız sayılmayız bu konuda. Zira ülkemiz ve dünyadaki örnekler bunu destekler nitelikte. Örneğin; bir insan düşünün. Bu kişi aslında bizleriz. Senelerce Üniversite sıralarında dirsek çürütmüş, buna karşılık önüne gelen tecrüben yoksa iş vermem diyor. En başta da söyledim, artık maaşı da geçtim iş bile bulamıyor insan. Oysaki bir yandan da işsizliğin bu denli arttığı ortamda sosyal medya fenomenleri gittikçe artmış vaziyette ve kazançlarını insanların gözlerine sokuyorlar. Yetmiyor, olanca yeteneksizlikleri ve eğitimsizliklerine rağmen bir de utanmadan takipçilerin verdiği güçle albümler çıkartıp, sinema filmlerinde oynuyorlar. Ün var, para var, güzel kızlar ya da yakışıklı erkekler var. Başka ne ister insan? Ne oldu şimdi onca yılın emeğine? Bir anda çöp oldu.

Siz torpille ya da başka bir yolla okul okumamış kişileri kafanıza göre işe sokarsanız, toplumun kolektif bilincinde emek gittikçe daha değersiz bir hal almaya başlar. Sonra Z kuşağına neden TikTok’ta dans ediyorlar, yok efendim neden işleri güçleri sosyal medya demeyeceksin. Hatırlayacaksınızdır, oyunculuk atölyesine davet edildiğimi yazmıştım önceki yazılarımdan birinde. Orada 40,50 yılını bu mesleğe vermiş biri bana dediki:”Hayale kapılıyorsun, eğitim almadan oyuncu olamazsın.” Doğrudur, oda kendince haklı tabi fakat gözden kaçırdığı bir detay var. Uzunca bir süredir Türk Sineması’nın “tabi buna ne kadar sinema denilir orası tartışılır” hemen bütün filmlerinde youtuberlar rol alıyor ve en çok izlenen komedi filmlerinin tamamında bu arkadaşlar başrol. Örneğin ben bir gazeteci olarak günlerimi maaşlı bir işe girmek için harcarken, pek çok youtuber gerek yerli gerek yabancı pek çok ünlüyle çok rahat şekilde röportajlar yapıp yayınlayabiliyor. Günün sonunda bu durum toplumdaki yozlaşmışlığı hat safaya çıkartıyor.

2.Zorunlu asosyelliğin getirdiği nevrozlar

Yanlış hatırlamıyorsam Sigmund Freud’un cümlesiydi: Modernleşmenin bedeli nevrozlardır. Burada kastedilen modernleşme büyük binalar ve kentleşmeyle birlikte insan ilişkilerinin azalması, nevrozlar ise depresyon ve kaygı bozukluğu gibi nevrotik rahatsızlıklar. İşsizlik de benzeri bir etki yaratıyor bildiğiniz gibi. İşsizlik ve iş arama sürecinin ilk 4-5 ayında çok büyük bir problem olmuyor aslında fakat daha sonraki aylarda başta elbette ki belirsizliğin verdiği gelecek kaygısı ve depresyon kişi için korkunç aylar, hatta yıllara sebebiyet verebiliyor. Bu durum bir noktada öyle bir yere varıyor ki, korkunç öfke patlamalarıyla çevrenizin de huzurunu kaçırabiliyorsunuz.

3.Nevrozların beraberindeki bağımlılıklar

Herhangi bir insanın mutsuzluğu ve umutsuzluğu arttıkça, ki işsizlik bunu fazlasıyla körükler; salgılanan mutluluk hormonu düşeceğinden, nevrotik hastalıkların yanında beraberinde getirdikleri bağımlılılıklar mutlaka olacaktır. Burada bağımlılık derken illa vücuda giren zararlı bir maddeden söz etmiyorum tahmin edeceğiniz üzere. Bu sosyal medya bağımlılığından tutunda, basit bir bilgisayar oyununa karşı geliştirilen bağımlılığa kadar her türlü teknoloji bağımlılığını da kapsayabilir. Önemli olan insan beyninde yarattıkları tahribatlar.

Bu yazımda işsizliğin toplumsal ve bireysel açıdan olumsuz etkilerine değinmeye çalıştım. Bir sonraki yazıya kadar hoşçakalın.