Jeanette Winterson'ın Hikaye Anlatımı
Bir gecede 200.000 geçebilir, zaman yalnızca kafamızda ilerleyerek.
Romanlar, hikaye kitapları, genel olarak bütün edebi eserler yazıldığı toplumdan parçalar taşımakta ve yazıldığı dönemi yansıtmaktadır. Bu eserler kimi zaman gelecek nesiller için birer kaynak olmak için yazılsa da kimisi de toplumu, yaşayış şeklini ve anlayışını eleştirmek için yazılmaktadır.
Dönemini ele alırsak Jeanette Winterson’ın yazmış olduğu Vişnenin Cinsiyeti romanı kendi çağında ve çağından önce yazılmış olan kitaplardan tamamen farklıdır. Çoğunlukla romanlarda belli bir olay örgüsü vardır ve bu olay örgüsü zamanda işlendiği sırayla anlatılır ancak Winterson’ın romanında Winterson tamamen farklı bir teknik kullanmıştır. Normal kabul edilenin aksine Vişnenin Cinsiyeti’nde zamanın insan beyninde her zaman devam ettiğini, kimi zaman geçmişte, kimi zaman gelecekte kimi zaman da şimdiki zamanda kaldığını göstererek hikayesini bu şekilde anlatmıştır. 1989 yılında yayımlanmış olan bu kitaptan önce yazılan çoğu kitapta zaman, düzlemsel şekilde akmaktadır ve Winterson da bu alışılagelmiş hikaye anlatma şeklini değiştirmeye karar vermiştir çünkü onun gözleminde eğer zamanın cinsiyeti olsaydı dişi olurdu çünkü kadın vücudu da zaman gibi bir döngü içindedir. Romanında da zaten zamanın düzlemsel kabul edilmesini bir nevi erkek egemenliği olan toplumlara bağlamaktadır ve erkek egemenliği altında oluşturulan ve toplum tarafından kullanılan dilin kadınları aşağılamaya yönelik olduğunu vurgulamaktadır.
Vişnenin Cinsiyeti romanı Köpek Kadın ve oğlu Jordan’ın yaşadığı hikayeleri anlatmaktadır. Gerçek hayatta yaşanmış olayları kattığı kadar, kurgu da içermektedir. Kitapta I. Charles’ın öldürülmesi, Püritenler ile toplumun mücadelesi, İskoçya ile yapılan savaş, Büyük Londra yangını ve Kızıl Veba gibi İngiltere’nin tarihinde büyük yere sahip olan olaylar ele alınmıştır. Kurgusal kısmında da 12 Prensesin Hikayesi’nin yeniden yazılmış haline yer verilmiştir. Jeanette Winterson, kendi görüşünde kabul ettiği ‘zamanın akıcılığı’ tekniği ile romanını yazmıştır ve bu teknik ile toplumca kabul edilen ancak temelde hep kadınları yermeye çalışan eylem ve söylemleri eleştirmektedir.
Romanda Köpek Kadın, oğlu Jordan’dan bahsederken onun 17 yaşındaki halinden de 32 yaşındaki halinden de hatta kağıttan gemiler yaptığı döneminden de bahsederek zaman içinde kendi akımını oluşturuyor. Sadece bulunduğu tarihe takılı kalıp Jordan’ın o zamanki yaşından ve hayatından bahsetmek yerine eskiden de nasıl olduğunu bizlere anlatıyor. Tradescant ve Jordan sohbet ederlerken Tradescant Jordan’a I. Charles’ı bugün gömdüklerinden bahsediyor ancak Kral’ın gömülmesi Jordan için geçmişe dair bir olayken Tradescant için günümüz olayıdır. Tek bir sahnede iki farklı yüzyıla ait olan bu iki karakteri Winterson bir arada topluyor ve zamanın sabit kalmadığını gösteriyor.
Günümüzde bile tarih bizlere tek bir olay örgüsü ve tek bir bakış açısından aktarılmaktadır ancak Winterson romanında böyle durumların yanılgılara sebep olacağını vurguluyor. Köpek Kadın I. Charles’ı desteklemeyen komşusundan nefret etmektedir ve her ne kadar I. Charles krallığı boyunca toplumun yaşadığı sıkıntıları umursamamış olsa da Köpek Kadın onu desteklemektedir. Biz eğer sadece Köpek Kadın’ın Krala olan hayranlığını ve komşusuna olan nefretini okursak biz de onun gibi düşünebiliriz ve bu da tek taraflı tarihin sebep olduğu yanlışlardan biridir.
Vişnenin Cinsiyeti bize aynı zamanda toplum dilinin kadınlara yönelik ağır sözler de barındırdığını ve bir ilişkide bütün fedakarlığı kadının yapması gerektiğinin toplumun çoğunluğu tarafından da kabul edildiğini göstermektedir. I. Charles’ın idamını izlemek için alana girdiklerinde, Jordan ve Tradescant elbise giyip yüzlerine makyaj yaparak girmek zorunda kalmıştır ve Köpek Kadın onlardan bahsederken ‘orospuya’ benzediklerini söylemektedir. Toplumlarda ‘orospu’ kelimesi hep kadın baz alınarak söyleniyor, hakaret olarak kullanılıyor ve onur ve şeref zedeleyici bir kelime olarak görülüyor. Ancak sürekli de kullanılıyor. Bir makyaj ve elbise bir kadına ‘orospu’ denmesine yetiyor ancak kimse de durup niye kadınlara karşı nefret söylemi içeren bu kelimeyi oluşturduk ya da kullanıyoruz diye sorgulamıyor.
İlerleyen sayfalarda Jordan’ın arkadaşı Jack kendi dönemlerinde yapılan filmlerden bahsederken artık kadınların da filmlerde yer aldığını söylüyor. Önceden sadece solist, garson gibi meslekleri oynayan kadınların artık bilim insanı rollerinde de yer aldığını söylüyor ve ekliyor “ama fazla seyirci toplamıyor.” İnsanların ilgisini sadece başarılı ve güçlü erkekler çekerken başarılı bir kadın görmek kimseyi sevindirmiyor.
Romanına On İki Prensesin Hikayesini de ekliyor Winterson ama değiştirilmiş, kendisi tarafından yazılmış halini. Asıl versiyonunda prenseslerin hepsi birer prens ile evleniyor ve ‘mutlu mesut yaşıyor.’ Ancak Jeanette Winterson bu ütopyayı kendi romanında tamamen değiştiriyor. Kimi prenses prensi beğenmediği için kaçıyor, kimisi öldürüyor, kimisi lezbiyen olduğu için evlenmiyor, kimisi eşi evden giderken kadını bir yere gitmesin diye zincirliyor, Rapunzeli andıran hikayemizde prens prensesi kaçırırken gözlerini oyuyor ve kör ediyor. Son olarak, bir tanesi de kocası tarafından aldatılıyor ve prenses bunu bildiği halde sabrediyor ama asla sevilmeyen biri olarak hissediyor kendisini. Eşinden evi terk etmesini istiyor ancak eşi ev onun olduğu ve aşık olduğu için bir yeri terk edemeyeceğini söylüyor.
‘Medea ve Romeo ve Juliet yaptı.’
‘Saçmalama ben bir kitap karakteri değilim.’
‘O zaman ben neden kitap kahramanı olayım?’
Fedakarlığı kadının yapması bekleniyor ancak prensesimiz ‘burda kalıp mutsuz olmak mı, terk edip haysiyetli yaşamak mı,’ diye düşünerek evi terk ediyor. Sürecin zor olduğunu ama kurtulduğunu vurguluyor. Açık bir şekilde eşi tarafından aldatıldığı halde bu duruma susup, evde oturup eşini beklemesini ondan toplum bekliyor. Kocasının ona bu şekilde davranmasının sebeplerinden biridir toplumun kadını değersizleştirecek davranışları kabul ederek normalleştirmesi. Bir prensin bir yerden çıkagelip bir prensesi kurtararak onu dünyanın en mutlu kadını ettiği anlayışını tamamıyla yalanlıyor Jeanette Winterson. Her zaman mutsuz olmadıkları gibi her zaman mutlu da olamıyor kadınlar.
Aynı zamanda Winterson, Orion'un Artemis'e tecavüz ettiği miti de ekliyor hikayeye ve sürekli olarak anlatılanın aksine Artemis'in iç dünyasını bize anlatıyor. Artemis,, babası Zeus tarafından kendisi için oluşturulan adada yaşarken Orion tarafından tecavüze uğruyor ve kendisi bakire kalmaya yemin etmiş bir tanrıça olduğu için bu olay sonucunda geleceğine dair hiçbir şey düşünemiyor sadece geçmişteki halini düşünerek adayı terk ediyor. Çoğu mitoloji kitabında Artemis'in bu olay sonucunda hissettiği duygulara ve aklındaki düşüncelere değinilmiyor ancak Winterson romanında toplumun çok da önem vermediği bir açıya önem vererek bize gösteriyor.
Jeanette Winterson romanında farklı zaman dilimlerinde gerçekten yaşanmış olayları, kurgu hikayeleri ve romanın sonunda da günümüz yaşantısındaki problemleri ele alarak erkek egemeliği olan bir toplumda oluşturulan baskılayıcı anlayışı ve dili eleştirmektedir, tabii ki de hikaye anlatım şeklini de.