Kadının Şanı: Bölüm 4

Dilde mi başlar gerçekten?


Dilde mi Başlar Gerçekten?

Bugün çoğu insan tarafından önemsenmeyen, pek de etkili olduğu düşünülmeyen ama çok sık tartışılan bir konuyla geldim karşınıza. Belki sık sık maruz kaldınız, okudunuz, dinlediniz ama hâlâ pek de aklınıza yatmadı. Olabilir. Gelin bir de birlikte irdeleyelim.  

Değişim dilde başlar, dil düşüncenin evidir gibi kalıp cümlelere aşinayız ama pratikte maalesef hiçbir şeyi farkında değiliz. Kadınlar bu dilsel şiddetin öznesi olduğu için daha çok rahatsızlık duymakta ve farkındalığı doğal olarak daha yüksek. Bilgiye ayrıcalıklı erişim diye bir kavram var felsefede. Bence bu durumu çok iyi özetliyor. Kişinin yaşadığı deneyim veya olduğu kişi nedeniyle öz-bilgiye başkalarının erişemeyeceği ayrıcalıklı bir şekilde halihazırda sahip olması demek. Yani mesela, kadınlar cinsiyetçilikle birebir karşılaştıkları için cinsiyet ayrımcılığını erkeklere göre daha net bir şekilde tanımlar ve özümser. Yani kişinin dezavantajını yaşadığı konular, başka bir tarafta uzmanlığı haline gelir ama tabii bu her zaman olumlu bir “ayrıcalık” yaratmaz.

Dilin eril egemenlikle şekillendiği o kadar belli ki daha çocukken kafamızda belli kalıplar yerleşmiş oluyor. Kadınların ayrı erkeklerin ayrı bir dili varmış meğer. Erkek daha kaba, “güçlü”, kadına üstünlüğünü belli eden, ezici bir dil kullanırken; kadınlar ve kız çocukları daha nahif, küfürsüz, sivri olmayan ve uzlaşmacı bir dil kullanmalıymış. Bilişsel dilbilimci Lakoff, “Language and Woman’s Place” (1975) çalışmasında, “kadınların kullandığı dilin eksiklik ve yetersizlik barındırdığını söyler. Dilin; kadınları, gerçek sorunları tartışamayacak kadar yetersiz ve eğitimsiz hissettirdiğini, bir kadın, erkek dili kullanılırsa, toplum tarafından ayıplanma, dışlanma veya feminen olmamakla suçlandığını orta koymuştur.

Görüyorum yazılanları, “cinsiyetçi değilim ama küfür kadına yakışmıyor”, “kadın küfredince çok itici oluyor” falan. Erkek de itici oluyor arkadaşlar yani neden kadınlar daha itici? Neden sadece kadına yakışmıyor? Erkekte karizmatik mi duruyor öznesi kadın olan hakaretler? Anlatmalısın derdini, bana hakaret etme ihtiyacı duymadan.

İngiltere’de yapılan bir anket, çalışanların haftada ortalama dört defa önyargılı bir dil kullandıklarını ortaya koymuş. Anket aynı zamanda kadınların erkeklerden neredeyse üç kat daha fazla cinsiyetçi şakalara maruz kaldığını göstermiş. Yani kelimeler dilimizi, dilimiz düşüncelerimizi, düşüncelerimiz hayat tarzımızı ve bunların toplamı da günün sonunda kültürümüzü oluşturuyor. Tam tersini hayal etmeye çalışıyorum, erkeklerin sürekli bir hakaretin öznesi olmaları nasıl olurdu? Nasıl karşılanırdı? Bence asla kabul etmez, bu kültürün oluşmasına izin vermezlerdi. Biz de vermemeliyiz. Biz de kendimize edilen hakaretleri normal görmeye başlamamalıyız. Alışmamalıyız. Yani bu gerçekten bir alışkanlık, kullandıkça normalleşiyor, ne olacak ki geyik yapıyoruz diyecek noktaya getiriyor. Durumu kanıksamak en tehlikelisi.

Kelimelerin altında yatanları inceleyecek olursak, “kız mıdır kadın mıdır bilemem” dediğimizde daha bakire olan masum kız ve masumiyetini kaybetmiş kadın olarak ayrım yapıldığını görürüz. Erkeklerin tanımadığı kadınlara bayan diye hitap etmesi de kibarlıktan değil cinsel anlam uyandırmaması içindir. Yani kız ve kadın ayrımına dayanıyor esasen. Diğer kalıplara bakalım: Adam gibi, adamakıllı, insanoğlu, kızlık soyadı da evlenmeden önce kız olduğunu vurgular farkındaysanız. “Hanım evladı”, “kız gibi” örneklerinde olduğu gibi dilimize yerleşen ve kadınla ilgili her şey incitici veya aşağılayıcıyken erkek ve adam kelimeleri güç gösterisi, iyi olan düzgün olan anlamına gelir. Simone De Beauvoir kadının eksik ve yanlış, erkeğinse doğru olan kabul edilmesiyle ilgili şunları söyler: “Kadın eksi kutup olarak görünür, öyle ki her tür belirlenim ona sınırlama olarak atfedilir; bu konuda karşılıklılık söz konusu değildir, çünkü erkek olmanın bir özel durum olmadığı varsayılır; bir erkek, erkek oluşuyla doğru yerdedir, yanlış yerde duran kadındır. Fiilen mutlak bir insan tipi vardır, o da erkektir.

Bu sıralar rap dünyasıyla ilgili büyük bir tartışma var eril dille ilgili. Yapılan şarkılar gerçekten inanılır gibi değil. Objeleştirmenin son noktası, yüzeysel ve çirkin. Deli gibi de dinleniliyor bir yandan. Çoğu insan ne dinlediğini de fark etmiyor aslında. Sözlere odaklanılmamış hiç. Kısa, öz, basit şekilde ritimle eğlenmeye çalışılıyor benim gördüğüm. Ancak günün sonunda kafamızda normalleşiyor bütün sözler, yukarıda bahsettiğimiz gibi. Aydilge, zaman zaman müzik sektöründeki eril dil hakkında açıklamalar yapıyor, içerikler çekiyor. Bu konudan bahseden kişi sayısı o kadar az ki. Zaten sektör büyüklerinin umurunda değil. Şarkıcılar veya dinleyenler tepki göstermezse değişmeyecek bir durum. Araya müzik sanattır ve sanat özgürdür; karışamazsın ve yasaklayamazsın yorumları da giriyor. Sanat toplumun yansımasıdır, müziği çıkartana değil topluma bakacaksın deniliyor. Bir kısım görüş tam tersi üretilenlerin toplumun kültürünü değiştirdiğini iddia ediyor. Konu oralarda biraz karışık anlayacağınız. Benim kabaca görüşüm üretilenin toplumu, toplumun da üretileni etkilediği yönünde. Yani ikisi de doğru bir noktada ama bir yerden başlamak gerekir. El atılmazsa bu etki döngüsü değişmeyecek. Bu bahanenin arkasına sığınıp toplum yarattı bunu diyerek işten sıyrılmak doğru gelmiyor bana. Müzik özgürdür ve bence de yasaklamayla kesinlikle bir şey halledilemez. O konuda üretici kişilerin kendi farkındalıklarına erişmesini temenni edebilirim ancak.

Kapanış konuşmama dönecek olursam, son sözüm özetle: Günlük dilde fark etmesek de bilinçaltı kodlarımızda kelimeler ve anlamları yatar ve değiştirmezsek hiçbir zaman kökten bir dönüşüm sağlayamayız. Biz kullanmayacağız ve değiştireceğiz ki çocuklar hiç kullanmasın ve bu kodlara maruz kalmasın. Kadına yakışmayan diye bir şey yok, insana yakışmayan olabilir. Egemen dil kadını psikolojik bir baskı altında tutarken, erkeğe ise hiyerarşik bir güç verir. Dil dönüştürülebilir, kültür yeniden inşa edilebilir tek yapmamız gereken kafamızda normalleştirdiğimiz alışkanlıklarımıza biraz uzaktan bakıp fark etmeye çalışmak.

Okuduğunuz için teşekkür ederim, düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın. Sevgiyle kalın!