Kayra: Hayattan Sahneler

Hikâye bitti çoktan.

Birçok insan yaratıcılık ve üretme yeteneklerini derin yaşanmışlık veya üstün, ayrıcalıklı zekâ ile bağdaştırır. Sanki bir şeyler yaratabilmek ve yayabilmek için insanların acıma ya da neşe duygusuna dokunacak, sıradan hayatlarda olmayacak olaylardan bahsetmek gerektiğine inanırız. Bu bir bakıma doğrudur ve sanat da tarihte sürekli bu yöne doğru akmıştır. Herkesin hayatını romantize etmek, bunu insanlara sanat aracılığıyla anlatmak ilgi çekici gözükmeyebilir ama sıradan olayları, insanın bir sokağı izleyip gördüklerini resmetmek benim için her zaman büyük trajedilerden çok daha etkileyici olmuştur.

Fakat herkesin hikâyesini anlatabilmek kolay değildir, büyük bir motivasyon ister; insan tanımayı, kültür bilmeyi, sürekli yorumlamayı ister. Her yaşanmışlığın insan zihninde bir yorumu olur, bir fikir sağlar ve bu fikri büyük bir kitlenin duyacağı şekilde aktarabilmek büyük bir yetenektir.

Kayra da böyle bir sanatçı. Sarhoş Palavraları albümleri ve Hayalet Islığı albümünde ilham aldığı ve yarattığı karakterleri, bir hikâyeye yerleştirip adeta roman yazıyor. Farazi ile yaptığı birçok proje albüm de sıradan insanların küçük trajedilerinin bıraktığı travmaları anlatıyor.

Bunun yanında kendi hayatından da bahsediyor Kayra. Özel hayatını çok açık etmeyen bir rapçi kendisi ama bazı parçalarını kendi hayatının bölümleri olarak yazdığı aşikâr.

Bunlardan biri Farazi ile yaptıkları Mart adlı parça. Kayra bu şarkıda kardeşinin doğduğu gün yaptığı ufak bir gezintiyi anlatıyor. Çocukken sevdiği televizyon kanalıyla başlayıp, Karabük sokaklarında devam ediyor. Atakan adlı arkadaşını tanıtıyor bize ağzı bozuk bir dille ve kardeşinin eve gelişiyle son buluyor hikâye.

Özetleyince pek de etkileyici olmuyor Mart. Ancak içinde bir büyü var şarkının, sanki hepimiz aynı günü hayatımızın bir noktasında aynı şekilde yaşamışız gibi hissettiriyor. Benim bir kardeşim yok mesela ama şarkıdaki anlaşılmaz samimi his, her dinleyişimde beni gülümsetmeyi başarıyor. Sanki bir sabah ailemden erken uyanıp fırsat bu fırsat televizyon izlemeye gidiyorum. İstemeden ses yapıyorum da babam uyanıp izin gününde güne erken başlıyor sanki. Sanki doğal gaz yok evimizde, odunla, kömürle ısınıyoruz. Mart gelmiş de havalar yumuşamış biraz sanki. Telaşe hakim annem ve babama, sanki bir kardeşim olacak. Ailecek bir kahvaltı ardından gidip evde tek bırakıyorlar beni sanki. Küçüğüm, evde kimse yokken dışarı çıkmamam en iyisi olurdu ama haylazlık bu ki canım sıkılır tek başıma dört duvar arasında.

"Evde tektim, babam da tembih etti, 'dışarı çıkma!'
Maalesef be Zapkinus dinlemedim."

Karabük burası, mart dedik sıcak dedik ama bahar için erken. Birden yağmur yağmaya başlıyor. Daha küçüğüm, anahtarım yok eve girmek için, ben de yağmursuz bir yerde bekledim biraz. Sıkıldım tabii, "Onur Kent" denen bir yere gidiyorum şimdi, bir kumlu sahada ilçelerarası bir amatör maç var. İzliyorum bir süre, sonra yola çıkıyorum Atakanların evine doğru. Ne kadar bağırsam da duymuyor, biliyorum evde ama takmıyor kafasına. Annesi çıkıyor bir müddet sonra, "Atakan köyde," diyor. Yalancı, He-Man izliyor içeride.

"En sonunda çıktı annesi: 'Atakan evde yok, gitti şimdi köyde.' İnanmadım tabii ki, İçerde He-Man izliyor.
Sattı bak gene!"

Tek başımayım, zaman geçmiyor, eve de giremiyorum. Ulan, Atakan, sattın gene. Evin önünde beklemek zorlamaya başladı artık, binalara bakıp geçen zamanı sayarken uyuyakalmışım. Bir taksi yaklaşıyor şimdi, içinde babam. Kendime gelip ayağa kalktığımda söylüyor babam, "doğdu erkek kardeşin." Vay anasını, ne denir ki şimdi buna? Şaşkınım, evde bir bebek sadece uyuyor, kafamda ihtimaller hayaller derken nasıl sabah oldu anlamadım. Halamlar, amcamlar gelmiş, evde bir kargaşa basar beni. Derken dışarıdan bir ses duydum adımı söyleyen, aşağıda Atakan bisikletiyle bakıyor bana, dışarı çağırıyor. Ulan var ya...

"Akla geldi söyledi, 'doğdu erkek kardeşin!'
Nasıl şaşırdım, ne tip şekil sevindim bilemedim.
Zarla zorla en sonunda sabahı ettim."

Dışarıdayım şimdi yine...

Hikâye bu işte; yer, zaman ve olaya baktığınızda belki birçoğumuz ilişki kuramayız bu hikâye ile ancak öyle ki Kayra hepimizi sanki Karabüklü bir ailenin erkek çocuğu oluyoruz. Aynı şeyleri yaşamamış olsak da bütün insanların buna benzer ufak anıları olduğunu bildiğimiz için duygularımızı paylaşabiliyoruz bu şarkıyla. Başından sonuna imgelerle dolu bir parça olduğu ortada Mart'ın. Bir mahallenin kumlu sahası bir başkasının mahallesinin halı sahası olabilir. Birinin Atakan'ı bir diğerinin Mert'i olabilir ve bütün öğeler dinleyenin hayatıyla bağdaştırılabilir çünkü Kayra'nın şiiri herkes için yazılmıştır.

Anlatmak istediğim de budur, trajedilerin, komedilerin, durum hikâyelerinin, romansların ulaşılması zor dünyası tek yaratıcılık değildir. Hayattan sahneler hepimize dokunmayı başarabilir.