Keskin Köşelerle Dolu Hayatta Esneyebilmek

Keskin köşelerle dolu bir hayatta, sertleşmeden de güçlü kalmak mümkün mü? Bu yazı, esnemekle kırılmak arasındaki farkı anlatıyor.

Hayat çoğu zaman bir yolculuk gibi anlatılır; kimi zaman dik yokuşlar, kimi zaman uçsuz bucaksız düzlükler… Ama çoğu zaman unuttuğumuz bir şey var: Bu yol, yalnızca dümdüz ilerlediğimiz bir patika değil. Sert dönüşler, ani duruşlar, köşeli sokaklar ve bazen de çıkışı olmayan labirentler var. Her bir virajda karşımıza çıkan keskin köşelerse bizi şekillendiriyor; ya inciterek ya da öğreterek.

Bazı insanlar hayata dimdik durarak karşı koymak ister. Her şeyin net, kesin, tartışmasız olmasını beklerler. Kararlarında sabit, fikirlerinde serttirler. Bu bir tür güç göstergesi gibi sunulur; “dik durmak”, “kendinden ödün vermemek”, “eğilip bükülmemek”… Ama hayat böyle midir gerçekten?

Hayat, çoğu zaman, dik duranları değil, eğilip bükülmeden esneyebilenleri ayakta tutar. Çünkü keskinlik, yalnızca sağlamlık değil, aynı zamanda kırılganlıktır da. En sert cam kolayca çatlar. Oysa bambu gibi olmak gerekir; rüzgârda eğilir, fırtınada savrulur ama kırılmaz. Çünkü özü sağlamdır ve esneklik onun gücüdür.

Esnemek, çoğu insanın zayıflık olarak gördüğü ama aslında büyük bir içsel zekâ gerektiren bir eylemdir. Her şeyin siyah-beyaz olduğu bir dünyada, griyi kabul edebilmek; hem kendine hem karşındakine alan tanımaktır. Karşındaki bağırırken susabilmek; sana haksızlık yapıldığında tepkini yutarak değil, farkındalıkla gösterebilmektir.

Bu yazıyı yazarken düşündüm de… Hayatın bana en çok zarar verdiği anlar, başkalarının bana yönelttiği keskinlikler değilmiş aslında. En derin yaraları, kendi sertliğimle kendime açmışım. Kendimden vazgeçmemek adına ısrarla tuttuğum fikirler, gerektiği yerde söyleyemediğim "özürler", gururumdan ödün vermemek için susup büyüttüğüm duvarlar… Bunlar, hayatın değil, kendi içimdeki köşelerin darbeleriymiş.

Ve öğrendim ki:

Bazen bir adım geri atmak, aslında en büyük ilerleyiştir.

Bazen susmak, en çok şey anlatır.

Bazen bir şeyleri oluruna bırakmak, kontrolü tamamen kaybetmek değil, güven duymayı öğrenmektir.

Ve en çok da bazen, bir yanıt vermemek, en güçlü cevaptır.

Hayatın keskinliğine karşı esneyebilmek, kendine zarar vermeden var olabilmektir. Ne içindekini bastırmak ne de her şeyde haklı çıkmaya çalışmak... Esneklik; anlamaya niyet etmek, yüzleşmeye cesaret etmek ve gerektiğinde kabullenmektir. Ve bu, güçsüzlüğün değil, aksine derinliğin, içsel sağlamlığın işaretidir.

Artık biliyorum: Esnek olanlar daha az kırılır. Çünkü kendine yer açan, başkalarına da alan bırakabilir. Hayatın sertliğini değiştiremeyiz belki ama ona karşı duruşumuzu yumuşatabiliriz. Ve o zaman, köşeler canımızı daha az acıtır. Çünkü onları törpülemeyi değil, etraflarından geçmeyi öğrenmişizdir.