McDonald'sın arkasındaki bürokrasi
McDonald's bürokrasisi
McDonald’s sadece hamburger mi? Bir düşün bakalım.
McDonald’s deyince çoğumuzun aklına patates kızartması, Big Mac falan geliyor, değil mi? Ama işin arka planı bambaşka. McDonald’s aslında Max Weber’in anlattığı o bürokrasi sisteminin ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Yani sadece bir restoran değil; başlı başına bir sistem.
Neden bu kadar popüler oldu dersen, bunun temeli 1950’lere dayanıyor. Savaş sonrası dönem, kadınlar iş hayatına daha çok katılıyor, dışarıda yemek ihtiyacı artıyor. İnsanlar pratik, hızlı, güvenilir bir şey arıyor... Ve sahneye McDonald’s çıkıyor. Bugün 128 ülkede var. İnanılmaz değil mi?
Ama asıl olay şu: McDonald’s’ın başarısı, rastgele değil. Arkasında çok sistemli bir yapı var. Weber’in bürokrasi tanımındaki 5 temel unsur burada birebir karşımıza çıkıyor.
1. Verimlilik
Acıktın mı? Hemen doyacaksın. McDonald’s’a giriyorsun, siparişini veriyorsun, birkaç dakika sonra yemek önünde. Her şey hız üzerine kurulu.
2. Hesaplanabilirlik
Ne ödeyeceğini, ne alacağını önceden biliyorsun. Menü belli, fiyat belli, patatesin gramajı bile belli. “Ne kadar az ödeyip ne kadar çok alırım?” diye düşünen herkes için tam bir cennet gibi.
3. Öngörülebilirlik
İstanbul’da ne yiyorsan, New York’ta da aynısını yersin. Tat değişmez, hizmet değişmez. Sürpriz yok. Bu da insanlara güven veriyor aslında. Ne bekliyorsan onu alıyorsun.
4. Denetim
Her şey kontrol altında. Çalışanlar kameralarla izleniyor, makinelerle çalışıyor. Müşteriler bile farkında olmadan yönlendiriliyor. Rahat gibi görünen koltuklar aslında uzun süre oturmanı engelliyor. Işık, müzik, ortam... Hepsi seni “hızlıca ye ve çık” demeye programlıyor.
5. Rasyonelliğin irrasyonelliği
Her şey mantıklı gibi, ama sonuçta ortaya çıkan şey her zaman öyle olmuyor. Mesela o hız yüzünden sırada beklemek, sağlıksız beslenme yüzünden oluşan hastalıklar... Sistem o kadar “akılcı” ki, bazen tam tersi sonuçlar doğurabiliyor.
Yani McDonald’s sadece karın doyurmak değil, aslında modern dünyanın nasıl işlediğini gösteren canlı bir örnek. Her şey planlı, ölçülü, standart… ama bu düzen bazen insanı biraz robot gibi hissettirmiyor mu?