Memleket Yanarken Barda Eğlenenler, Sörf Yapanlar…

Ülkemizin belki en büyük sorunu olan insan malzemesi, umursamazlık ve bilhassa beyaz yakalılarda gözlemlediğim sınıf bilincinden yoksunluk.

Bu yazımda ülkemizin belki en büyük sorunu olan insan malzemesi, umursamazlık ve bilhassa beyaz yakalılarda gözlemlediğim sınıf bilincinden yoksunluğa değineceğim. 

Pek çok yurttaşımızda olduğu gibi benim de görüşlerim ülkemizin pek çok büyük ve yakıcı dertleri, sorunları olduğu yönünde. Sol Sosyalist görüşte bir vatandaş olarak Türkiye’nin elbette ekonomik problemler, depreme karşı dayanıksız yapılar, sağlık sistemi ve eğitim sistemindeki sıkıntılar ve daha önceki yazılarımın bazılarında da değindiğim işsizlik gibi bir çeşit sorunu olduğunun ben de farkındayım fakat bu yazıda bu sorunlardan değil, bunların tamamının önüne geçen en büyük ve maalesef kalıcı gibi duran soruna değinmek istiyorum. Bu sorun bana göre maalesef ülkemizdeki insan malzemesi. Üstelik bu noktada muhalif ya da muhalif olmayan ayrımı yapmayacağım. Kabul edelim ki insanımızın en azından büyük çoğunluğu ülkenin neresinde olursa olsun seküler ya da muhafazakar, Kürt, Türk, Ermeni, Rum, Çerkez, Laz fark etmeksizin hangi dini veya etnik topluluğa mensup olursa olsun son derece bencil, iki yüzlü, vurdumduymaz ve daha pek çok olumsuz sıfatı hak eder vaziyette. Ben bu yazımda en son İzmir’de çıkan orman yangınlarından da yola çıkarak daha çok kendi içinde bulunduğum seküler mahalledeki insan kalitesizliğine değinmek istiyorum.

“Modernlik” yalnızca içki içmek ve dövme yaptırmaktan mı ibarettir?

Geçtiğimiz günlerde İzmir’in çeşitli ilçelerinde çıkan yangınları büyük bir üzüntüyle izledik hep beraber. Sonuçta hayvanların acı içerisinde ölmesi ve ormanlık alanların yanması doğa açısından korkunç bir şey ve bunun sonuçları biz insanları da isteyelim veya istemeyelim etkileyecek. Bir takım güya aşırı modern geçinen insanlar ise tıpkı Kartalkaya’daki otel yangını sırasında yakınlarda kayak yapanlar gibi ülkemizin en ünlü tatil beldelerinden olan Çeşme yanarken sörf yapıp, barlarda eğlendiler. Çeşme’de tatil yapacak kadar paralarının olmasından en azından orta sınıf beyaz yakalı olduğunu rahatlıkla anlayabileceğimiz bu insanlar dışarıdan bakıldığında son derece modern, okumuş, bilmem kaç senelerini üniversite sıralarında oturarak harcamış insanlar fakat maalesef bazı değerler okullarda öğretilmiyor. Tabi bunların içlerinde belki en rezilleri hayatında ünlü olmak ve takipçi kazanmak dışında hiçbir amacı bulunmayan fenomen bozuntuları ama onların yaptıkları rezilliklere zaten fazlasıyla alışığız. Hatırlayacaksınız geçen günlerde birkaç tanesi ölmüş arkadaşlarının helvasını kavururken bile kendilerini videoya almayı ihmal etmiyorlardı. Bu ülkede öyle uyutulmuş ya da belki de bilmediğimiz bir yerde çok fazla para sakladıklarındandır bilmiyorum insanlar var ki “Ben bu ülkede yaşıyorsam, ulan bunlar nerede yaşıyorlar?” sorusunu sürekli sorarken buluyorum kendimi.

Müdürün sorunu kendisini patron sanması. 

Beyaz yakalılara bu kadar takık olmamın sebebi bir yandan da iş bulma problemleri elbette. Şirketin esasen patronu olmayıp patronun bütün pis işlerini yapan, işçileri insan yerine bile koymayan, kafasına göre işe alıp işten çıkaran yöneticiler ve özellikle insan kaynakları müdürlerinin sordukları saçma sorular insanı çileden çıkartıyor. Bazen işe almayacakları belli olsa bile seni sırf keyif için görüşmeye çağırdıkları oluyor. Bu insanların en büyük sıkıntısı politik bilinçten yoksun olmaları nedeniyle işçiyi aşağılarken, kendilerinin de tıpkı o işçiler gibi bir patronun altında çalıştıklarını unutmaları. Çevremdeki çoğu insanın bu süreçte iş bulup, bulamama durumumla ilgilenmeleri de beni ayrıca çileden çıkartıyor. Dünyanın iş bulması en kolay ülkesi burasıydı halbuki. Bu üstelik muhalif geçinen insanlar birde ülkenin halinden şikayet ederler. Bu aymazlıkla iktidar partisine karşı işleri çok zor.

Evet, bugün sizlere ülkemizin kendilerinin iddiasıyla asıl aydın, çağdaş, ilerici insanlarının genel kafa yapılarını anlatmaya çalıştım. Bana en çok bu kadar rezil bir durumda olup, utanmadan sürekli şikayet etmeleri koyuyor. Hani bazen sorarlar ya: “İstanbul mu güzel, Ankara mı?”. Ben iki şehirde de yaşamış biri olarak hep aynı yanıtı veririm. İnsanımızın durumu bu oldukça her iki şehirde aynı ve rezil.