Nazi Propagandasının Mimarı Goebbels, Hitler’in koltuğunu nasıl sağlamlaştırmıştı?

Bir millet nasıl manipüle edilir? Goebbels’in propagandaları bir diktatörlüğü nasıl mümkün kıldı?

Joseph Goebbels Kimdir?

Tam adıyla Paul Joseph Goebbels, 29 Ekim 1897’de Almanya’nın günümüz kenti Mönchengladbach’ta doğmuştu. Bonn Üniversitesi’nde filoloji ve tarih okudu. Almanya’nın en prestijli üniversitelerinden biri olan Heidelberg’de ise felsefe doktorası yaptı. İçinde bulunduğu muhafazakâr ve milliyetçi çevreler, onun fikirlerinde rol oynadı. Gazetecilik ve yazarlık yaptı; başarısız yazarlık kariyerinden sonra politikaya yöneldi. İlk başta Gregor Strasser gibi sosyalist Nazilere daha yakın dursa da fikri değişerek Hitler’in vizyonuna bağlanacak, 1926’da Nazi Partisi’nin propaganda sorumlusu olacaktı.

Nietzsche’nin “güç istenci”, “sürü psikolojisi” ve “üstün insan” kavramlarından etkilendi. Lider kültüyle ilgilenerek, kitlelerin yönlendirilmesi gerektiği düşüncesini benimsedi. Irkçılığa dair erken dönem Alman teorisyenlerinden olan Paul de Lagarde ve Houston Stewart Chamberlain’den etkilenerek “Alman ırkının üstünlüğü” fikrini sahiplendi.

Ama en tehlikeli fikirlerini henüz plana sokmamıştı. Modern halkla ilişkilerin temelini atan Edward Bernays’in Propaganda kitabını kendine rehber edinecekti. Bernays'in kitle psikolojisi ve “bilinçaltına hitap eden propaganda teknikleri” araştırmalarını ilke edinerek propaganda alanında bir uzman olacaktı. Nazi Almanyası’nın bir diktatörlüğe dönüşmesinde kilit rol oynayarak Hitler’in koltuğunu sağlamlaştıracak, kitleleri manipülasyonla kontrol edecekti. Nazi Almanyası 12 yıl 3 ay sürecek, 1945’te yıkılan rejimin etkisi halkın üzerinde 1950’lere kadar sürecek, ancak 1960’lardaki genç kuşakla psikolojik uyanış başlayacaktı.


Goebbels’in Propaganda İlkeleri

Tarihçiler tarafından derlenen bu ilkeler, Alman toplumunu manipüle eden ve Nazi Almanyası’nı diktatörlüğe ulaştıran ilkelerdir:

  1. Yalanı Büyük Söyle, Sürekli Tekrar Et: “Bir yalanı yeterince tekrar edersen, insanlar ona inanır.”
  2. Duygulara Oyna: Akıl ve mantıktan çok duyguya seslen. Korku, öfke, umut, gurur gibi güçlü duygulara hitap et.
  3. Düşman Yarat ve Basitleştir: Halkın dikkatini iç sorunlardan uzaklaştırmak için günah keçileri yarat (Yahudiler, komünistler, Çingeneler gibi).
  4. “Ya Bizdensin, Ya Düşman”: Toplumu kutuplaştır. Arada kalan kimse kalmasın.
  5. Tek Kişilik Lider Kültü: Lideri (Hitler) tanrı gibi yücelt, her başarının arkasında o varmış gibi göster.
  6. Basit ve Tek Sesli Mesaj: Sloganlar kısa, vurucu ve anlaşılır olmalı. Karmaşık düşüncelere yer yok. (Örn: “Ein Volk, ein Reich, ein Führer.” – “Tek Halk, Tek İmparatorluk, Tek Lider”)
  7. İlk İzlenim Kuralı: İlk mesaj çok önemlidir; çünkü çoğu insan detayları takip etmez.
  8. Her Mecraya Ulaş: Afiş, radyo, film, okul kitapları, tiyatro, gazete gibi tüm medya organları aynı mesajı verir.

Tören ve ritüellerle güçlendirilen bu ilkeler, her türlü araç kullanılarak sağlamlaştırıldı. Goebbels’in yarattığı “Halk Radyosu” ile her gün Hitler dinlendi, ideolojileri her yere sızdı. Halk onun sesiyle uyandı, onun sesiyle günü kapattı: Böylece psikolojik olarak halkın Hitler'e bağlanması sağlanıldı. Goebbels öncülüğünde sinema alanında filmler çekildi; bu filmler Hitler’i peygamber gibi gösteriyor, mitingleri tanrısal bir anlatımla sunuyordu. Görsel medya alanında, özellikle afişlerle Yahudiler, muhalifler, Romanlar şeytanlaştırılıp ötekileştiriliyordu. Gazete ve tüm basın tamamen onların kontrolündeydi, sansür altındaydı. Muhalif, karşıt düşünceler suç sayılıyordu. Eğitim ve okul kitaplarına dahi elini uzatan Goebbels, çocukların Nazi ideolojisiyle yetişmesini garantiye aldı.

Tüm bunlar:

  1. Eleştirel düşüncenin yok edilmesini
  2. Her alanda diktatörün ideolojilerinin güçlendirilmesini
  3. Muhalif seslerin korkuyla bastırılmasını

ve Hitler’in koltuğunu sağlamlaştırmayı amaç edinmişti. Koltuğunu çok seven Hitler, zamanı geldiğinde koltuğuyla birlikte yanacaktı.

Genç Kuşakların Önemi

1933-1945 arası var olan Nazi Almanyası, 12 yıl hüküm sürdü. 30 Nisan 1945’te Hitler karısıyla birlikte kendisini öldürdü. Joseph Goebbels ve karısı Magda Goebbels ise “Hitlersiz yaşamın anlamsız olduğunu” söyleyerek yaşları 4 ila 12 arasında değişen 6 çocuklarını siyanürle öldürdü. Sonra da birlikte intihar ettiler. Onlar öldü ama Nazi ideolojisi halkta yaşamaya devam etti. Ta ki 1960’a kadar.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra doğan, çocukluğu 1950’lerde ve gençliği 1960’larda geçen kuşak ses çıkarıyor, sorguluyordu. Üniversiteler ayaktaydı. Nazi geçmişi olan öğretmenlere, profesörlere karşı protestolar yapıldı. Sessizliği kıran kuşak ile birlikte demokratik bilinç inşası başladı. Aktivizm öğrenciler ile başladı, sokaklar doldu ve bu sefer ses her yerden çıktı: sokaktan, sinemadan, edebiyattan, eğitimden… Antifaşist protestolar her yerdeydi. Yönetmenler Nazi ideolojilerini eleştiren filmler çekiyor, ders kitapları propagandalardan arındırılarak gerçek eğitime geçiliyor, günlük hayat yeniden şekilleniyor, kültür değişiyordu.

Genç kuşağın cesareti, korkuyla sessizlik içinde kalmayı reddetmeleri; yüzleşmeyi seçmeleri bir ülkenin kaderini değiştirdi.

“Bütün ümidim gençliktedir.”

Cumhuriyetimizin kurucusu ve başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk, bu cümleyi kurduğunda tarih 20 Ekim 1923’tü. Almanya Nazileşmeden 10 yıl önce, henüz Cumhuriyet kurulalı birkaç hafta olmuşken İzmir Gençlik Cemiyeti’nde bu sözleri sarf etmişti. Gençlerin fikir hürriyetini savunan, sorgulayan bireyler olması gerektiğini ifade ederek umudun geleceği şekillendirecek zihinlerde olduğunu belirten Başöğretmenimizin sözleri, evrensel fikirlerinin kanıtı olarak günümüzde de önemini korumaya devam ediyor.


“Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmi rehber edinirlerse, manevi mirasçılarım olurlar. Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.”