NÂLÂN

Kısa kurgu hanemden bir misafir.

İnce huzmeler girmekte pencere önündeki perdeden. Duvara yansımaları vuruyor gün ışıklarının. Saçları yastığa dağılmış, ince çelimsiz suratıyla bir hayalet gibi yatıyor Nâlân kız. Komodininde kitaplar yığılı, bir kar küresi -içinde bir kız ve oğlanın dans ettiği- ve dolabıyla, halı da odanın diğer yanında. Saat erken fakat kapı gıcırdayarak açılıveriyor. Sert bakışlar, çelimsiz ve beyaz suratında geziyor Nâlân'ın.

"Kalk." diyor sevimsizce.

"Sana diyorum."

Minik gözleri kıpırdanıyor fakat açılmıyor.

"Geliyorlar bugün. Kalk diyorum sana!"

Bağırma sesiyle neye uğradığını bilmiyor kızcağız. Yerinden fırlayarak kabus gibi oturuveriyor.

"Buyrun efendim?"

Minik gözleri kocaman açılmış dehşet içinde karşısındakine bakıyor.

"Geliyorlar. Hazırlan."

Yutkunuveriyor kız.

"Ben bu konuda fikrimi sizlere beyan etmiştim mama."

Karşıdaki kadın sinsi bir gülüşle bakıyor kıza. Sert sesi asla taviz vermiyor yumuşamaya.

"Sence fikrin mühim mi? Hazırlan, gidiyorsun."

Kadın odadan çıkarken kızın gözleri doluyor. Korkuyor çünkü bilmediği bir hayattan. Elleri titreyerek giyiyor ona verilen şık elbiseyi. Tanımadığı bir kadın kapıyı tıklatıp içeri doğru başını uzatıyor.

"Merhaba güzel kiz, gelebilir miyim?"

O kadın o mu? Gelmesi gereken kadın mı?

"Mürebbiyen Eleni, beni saçini yapmam için gönderdi. Hadi lavaboya gidelim."

Saç? O da mı yapılacak? Ne ahmaklık!?

"Saçım güzel, ben istemiyorum teşekkürler." diyor edebini bozmadan. Kadın kolunu cimcikleyiveriyor.

İstemsiz bir "Ah!" nidası yükseliyor dudaklarından.

"Mühim olan senin istemek deyil küçük hanim, burasi mürebbiyelerin kontrolünde. O ne derse o olajak. Yürü."

Kadın kızı ittirerek lavaboya sokuyor. İnce telli saçlarını kaba bir fırçayla acıtarak tarayıveriyor. Dişleri kırılacak sıkmaktan gariban kızın.

"İşte oldu saçin. Git şimdi ana salonda bekliyorlar."

Kız yavaşça iniyor girişteki çay salonuna. Bayan Eleni karşıdan ince bir tebessümle kıza bakıyor. Hayal mi görüyor? Yok. Bayan Eleni hiç gülmez. Hep taş gibi serttir, soğuktur suratı. Karşısında bir kadın ve bir adam. Sırtları kıza dönük.

İyice yaklaşıyor onlara.

"İşte kızımız." diyor gülümseyen hayalet Eleni.

İkisi de ona dönüyor adamla kadının.

"Merhaba diyor kadın. Ben yeni annen."

Adam da gülümsüyor.

"Sen de bizim yeni evladımız olmalısın."

"Ben kimsesizim, sizin evladınız olmak istediğimi kim söyledi?"

İkisi de şaşkınlıkla Eleni'ye dönüyor. Eleni öfkeyle kıza bakıyor.

"Eleni hanım söyledi canım." diyor kadın.

Eleni mahcup, bakıyor kadına tereddütle.

"Aman efendi kim istemez sizin gibi aile? Çocuktur, inatlaşır. İki gün sonra alışır."

Alışmak. Alışmaya çalışmak. Kızcağız yatağına dönmek istiyor. Uyumak ve bu kâbustan uyanmak.

"Yok." diyor evlatlık alacak kadın. "Onu istemediği bir hayata zorlayamam. İstemiyorsa ve mutluysa burda kalsın."

Eleni'nin yüzü düşüyor. Kız mutlu, "Ben odama çıkıyorum bayan Eleni." diyor ve arkasını dönüyor. Fakat onun gazabında kurtulur mu, bilinmez. Kadın tuttuğu gibi elbisesinin arkasından sertçe çekiyor kızı. Nihayet kendi hizasına geldiğinde ona bağırıyor:"Mürebbiyelerin sözünden çıkmanın cezalarını biliyorsun değil mi Nâlân!?"

Kadın bu küçük kızın çekiştirilmesinden rahatsız oluyor.

"Onları evlatlık alan biri olmazsa böyle mi muamele ediyorsunuz Eleni?"

Küçük kız "Evet." diyor."Her zaman böyledir."

Onun cahil cesareti Eleni'ye meydan okuyor. Kadın adama bakıyor, adam kadına.

"Olmaz." diyor o ana kadar iki hanıma hiç karışmayan adam."Seni burda bırakamam minik. Can güvenliğinden endişe ediyoruz. Gel sana bu dayatmaların olmadığı huzur dolu bir hayat verelim?"

Kız adama bakıyor. Bir babası hep olsun istiyordu. Hem de kahraman bir baba. Bu adam onu Eleni cadısından kurtarıyordu. Onun elini tuttu. Herkes şaşkınca kendisine bakarken: "Gidelim babacım." dedi. O yetimhaneyi de Eleniyi de geçmişe gömmek üzere kapıdan çıktı.