Nükleer Tehlike Bu Kez Gerçek Olabilir Mi?

Bu yazımda "İsrail-İran savaşı nükleer felaket riski yaratır mı?" sorusuna cevap arıyorum.

7 Ekim 2023’te İsrail topraklarındaki terör eyleminin sonucunda, aralıklarla İsrail ve İran’ın birbirlerine saldırılarına şahit olmuştuk. İçinde bulunduğumuz günlerde yeniden başlayan saldırılar nükleer savaşı tetikler mi?

Albert Einstein’ın 1947 yılında kendisine 3.Dünya Savaşı sorulduğunda vermiş olduğu cevap “3.Dünya Savaşı’nın hangi silahlarla ve ne şekilde olacağını bilmiyorum fakat 4.Dünya Savaşı sopa ve taşlarla yapılacak” şeklindeydi. 2020 yılından bu yana tartışılan yeni dünya düzeni söylemleriyle gelişen süreçte önce Rusya ve Rusya’nın karşısında Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri adına vekalet savaşı yürüten Ukrayna arasındaki çatışmaları izledik. 2022 yılında dünyanın esas gündemini oluşturan bu savaş esasen 20 Şubat 2014’ten buyana sürmekte olan, 24 Şubat 2022 tarihindeki Rusya’nın askeri müdahalesinin sonrasında ise iyice tırmanan bir gerilim. Bu noktada Rusya’nın en büyük gerekçesi özellikle Ukrayna’nın doğusundaki Rus topluluklara karşı Ukrayna hükümetince yapılan kötü muameleler ve Ukrayna’nın olası NATO’ya girişinden doğacak olan milli güvenlik sorunlarıydı.

2023 yılının sonlarına doğru gelirken 7 Ekim saldırıları ile birlikte yeni dünya düzeni yolunda bölgesel savaşların ikincisinin başladığına şahit olduk. Tabi burada bir savaştan çok, İsrail devletinin Filistinlilere yönelik tek taraflı bir katliamından söz etmemiz daha doğru olacaktır. Bu noktada Hamas’ın ve Lübnan Hizbullah’ının elinde nükleer silah bulunmadığından herhangi bir nükleer felaket tehlikesinden bahsetmek yine pek olası değildi. Tüm bunlarla beraber İsrail’in lideri Netanyahu’nun hızını alamayıp, delirmişçesine karşısındaki Hamas ve diğer güçlerin asıl destekçisi olan İran’a yaptığı saldırılar atom bombası riskinin yeniden konuşulmasını kaçınılmaz bir hale getiriyor.

İsrail uzun zamandır İran’ın canını sıkacak pek çok hareket yapıyordu. Bunlar arasında bilhassa Lübnan’ın bir kısmının işgal edilmesi, Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi ve İran’a doğrudan gerçekleştirilen saldırılar en ön plana çıkanlardı. Hatta kimi çevrelerce İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 2024 Mayıs’ında helikopterinin düşüşü neticesinde gerçekleşen ölümünün İsrail tarafından yapılan bir suikast olduğu şeklinde komplo teorileri sıklıkla dillendiriliyordu. Geçen yılın sonbaharında ise özellikle Kasım ayının sonları ile birlikte başlayan süreçte, İsrail lideri Binyamin Netanyahu’nun Beşar Esad’ı önce tehdit etiğine ve daha sonrasında önce Esad’ı deviren HTŞ güçlerine destek verildiğine, en sonunda ise Suriye’nin Şam yakınlarına kadar işgal edildiğine şahit olduk. İçinde bulunduğumuz şu günlerde uzun zamanın ardından İsrail’in İran’a saldırılarını ve İran’ın misillemelerini yeniden görmeye başladık. Peki her iki ülkenin de sayılı nükleer güce sahip ülkelerden olması nükleer savaşı beraberinde getirebilir mi? Bu sorunun yanıtını galiba iki taraftan birinin başka çaresinin kalmaması durumunda bu olasılığın gerçekleşebileceği şeklinde söylemek en doğrusu olacaktır. Yani örneğin; İsrail şu anki delice planlarını sürdürürse, Suriye’nin parçalara bölündüğü gibi İran’ı bölmek o kadar kolay olmayacaktır. Zira İran’ın ordu gücü diğer ülkelere benzemez. Eğer İran yöneticilerinin başka çareleri kalmazsa, nükleer bombalarını da pekala kullanacaklardır.

Özetle; 2020’den bu yana konuşulan yeni dünya düzeni 2025 yılı ile birlikte iyice dillerden düşmemeye başladı. Yeni dünya düzeninden kasıt başta ülkeler arasındaki güç dengelerindeki değişimse, zaten bunun olması için ülkelerin ekonomik güçlerinin ve sınırlarının da değişimine yani savaşa ihtiyaç vardı. Şu ana kadar nükleer felaket korkusuyla çoğunlukla birbirlerine doğrudan saldırmak yerine vekil güçleri görevlendiren nükleer silaha sahip güçler, eğer bundan sonra bizzat savaş sahasına çıkacaklarsa da korkulacak bir şey olduğu kanaatinde değilim. Zira birinci ve ikincisinde olduğu gibi üçüncü bir dünya savaşı daha çıkacak olursa, nükleer silahlarla birlikte savaş muhtemelen maksimum 45 dakika sürecektir. Yani endişelenecek bir şey yok. Zaten göz açıp kapayıncaya kadar her şey olup bitecek. Tabi, son kapatıştan sonra bir daha gözlerimizi açabilecek miyiz? O konuda şüphelerim var.