Ölü Bir Nesil Doğuyor: Yeni Nesli Kaybediyoruz

İlgisizlik ve teknolojinin yanlış kullanımı gençleri gölgede bırakır; sevgi ve bilinç ise ışığa çıkarır.

Dijital dünyanın ışıkları arasında büyüyen gençler, bilgiye hızla ulaşabiliyor; ama bu hızlı erişim bazen onları geçmişten ve kendilerinden uzaklaştırıyor. Sosyal medya, dijital oyunlar ve anlık bildirimler hayatlarının büyük bir kısmını kaplıyor. Teknolojiyi bilmek yetmez; onu bilinçli ve doğru kullanmak ruhsal ve kültürel gelişim için hayati bir önem taşıyor.

Çocuklara küçük yaşta sürekli aynı sözler söyleniyor: “Başarılı ol, kazan, hep önde ol.” Bu sözler, zamanla onların dünyaya açılan pencerelerini daraltıyor. Başkalarının acılarını görmeleri, sorunlara duyarlılık göstermeleri teşvik edilmiyor; yalnızca bireysel başarı öne çıkarılıyor. Sonuçta gençler, ruhsal ve sosyal olarak bir kutunun içine sıkışıyor. Kendi içlerinde büyürken, dünyaya yabancılaşıyorlar. Bu erken yaşta yüklenen baskı, zamanla bütün bir neslin kimliğinde derin yaralar açıyor.

“Ölü bir nesil” tanımı, gençlerin ruhsal ve kültürel boşluklarını fark etmenin önemini vurguluyor. İnsanlar duygularını ifade etmeyi, başkalarına empatiyle yaklaşmayı ve derin bağlar kurmayı unutmaya başladığında, yaşamla aralarındaki bağ zayıflıyor. Bu durum, gençlerin ruhsal gelişimi ve sosyal ilişkileri üzerinde doğrudan etkili oluyor.

Kendi içine kapanan gençler, ruhlarını ve duygularını adeta mini kutulara hapsediyor. Teknolojiye kapılan gözler, dünyanın acılarına karşı çoğu zaman körleşebiliyor. Gündemdeki zulümler, haksızlıklar ve adaletsizlikler gençlerin ilgisini çekmiyor; bazıları ise bunlara dalga geçer gibi bakıyor. Bu sessizlik, yalnızca dünyaya değil, aynı zamanda kendi ruhlarına da zarar veriyor; farkında olmadan kendilerine zulmediyor ve empati yetilerini köreltiyorlar.

Kendi geçmişini ve kültürel mirasını bilmek, onların kimliklerini tanımalarına ve dünyayı daha bilinçli gözlerle değerlendirmelerine yardımcı oluyor. Teknoloji, doğru kullanıldığında bu farkındalığı artıracak bir araç olabilir; aksi halde sadece yüzeyselliğe ve boşluğa hizmet eder.

Gençler, tıpkı bahçedeki çiçekler gibi, ilgiyle büyür; ilgisizlik ve ihmal ise onları gölgede bırakır. Bu nedenle toplum olarak onların sesine kulak vermeli, ihtiyaçlarını görmeli ve yol gösterici imkânlar sunmalıyız. Umut kaybolmaz; gençlerin ışığına alan açarsak, onlar hem kendilerini hem de dünyayı aydınlatacaklardır.