Ölü Ozanlar Derneği: Dogma Sistemleri Kırmak Üzerine
Bireyin özgürlüğü ile otoritenin baskısı arasındaki çatışmayı anlatan Ölü Ozanlar Derneği, bize dogma sistemler hakkında ne öğretiyor?
"Ölü Ozanlar Derneği" çoğumuzun izlediği, izlemeyenlerin ise mutlaka duyduğu, en sevilen kült filmlerden biri. Film; kamera açıları, atmosferi, iyi oyuncuları ve en çok da senaryosuyla beğenilmiş bir yapım. Peki, bu kült film çoğumuzun cesaret edemediği yolu gösterdiği için mi bu kadar seviliyor? Yaşam amaçlarımızı tüm çıplaklığıyla, özür dilemeden haykırdığı için mi? Yoksa dogmatik sistemlerin kırılabileceğini öğrettiği için mi?
Film, öğrencilerin yeni bir edebiyat hocasıyla tanışmasıyla başlıyor. Bu, Mr. Keating'den başkası değil. Hem cümleleri hem de öğretme biçimleri "tuhaf". Onlara basmakalıp, sıkıcı dersler yerine gerçek bir şey sunuyor. İnsanlığın arzularından, edebiyatın bu arzuları şekillendirme ve gösterme aracı olduğundan bahsediyor. Masanın üstüne çıkmalarını söylüyor, böylece her şeye farklı bir açıyla bakmayı hatırlayabileceklerini gösteriyor. Kitapların sayfalarını yırtmalarını istiyor, öğrencileri bahçeye çıkarıp yürütüyor, derste onlara sır verir gibi yaklaşıyor: "Tıp, hukuk, bankacılık... Bunlar hayatı sürdürmek için gereklidir. Peki ya şiir, romantizm, aşk, güzellik? Bunlar ise uğruna hayatta kaldığımız şeylerdir!"
Sistemin arasından sıyrılan Mr. Keating, bir grup öğrenci tarafından heyecanla takip ediliyor. Öğrenciler, öğretmenlerinin eskiden "Ölü Ozanlar Derneği" adlı bir toplulukta olduğunu öğrenince, aldıkları ilhamla bu geleneği canlı tutmaya karar veriyorlar. Her şey bu şekilde başlıyor: Öğrenciler bir mağarada şiir okuyor; hayat, aşk, arkadaşlık ve yaşam üzerine konuşuyor, yeteneklerini sergiliyorlar. Kendilerine hiç sorulmamış sorulara buldukları cevapları, tutkuyla birbirleriyle paylaşıyorlar.
Film, Neil ve Todd isimli iki karakteri merkeze alıyor. Neil, babası tarafından seçme özgürlüğü elinden alınmış, katı bir disiplin ile sıkıştırılmış; Todd ise tamamen kendi kabuğunda, sesini kullanmak dahi istemeyen bir kahraman olarak karşımıza çıkıyor. İkilinin arkadaşlığı birbirine cesaret veriyor. Todd kabuğundan çıkarken, Neil en çok yapmak istediği şeyi denemeye karar veriyor: Oyuncu olmak. Bu karar, Neil'in unuttuğu ve derinlere gömmeyi öğrendiği arzusunu ortaya çıkarıyor. Mr. Keating ise yalnızca bu arzunun keşfedilmesini ve kuvvetlenmesini sağlayan bir araç. Filmin sonunda, bütün çabasına rağmen babasının onu duymaması ve görmemesi, Neil'i derin bir hüzne boğuyor. Bu kahraman, asla özgür olamayacağının farkındalığı ile hayatına son veriyor.
Elbette bu olay Mr. Keating'e yıkılıyor. Yalnızca doğru yaşamayı öğretmekle tutkulu bu öğretmen, bir anda suçun elebaşısı oluveriyor. Neil'in ölümünde dahi hayalleri hak ettiği adaleti bulamıyor ve sesi ailesi tarafından yine duyulmuyor. Peki, Mr. Keating gerçekten suçlu mudur? Neil'e "boş yere" umut vermesi, kısa bir an için bile olsa özgürlüğü tattırması, onu hatalı mı yapar? Tabii ki otoritelerin, dogma sistemlerin düşüncesi bu yöndedir. Kendilerine aykırı olunmasını istemezler. Kalıplaşmış bir sistem için yapılacak en kolay şey, suçu sistemin mağdurlarına atmaktır.
Mağdurlara suç yüklemek, sistemlerin egemen kalma biçimlerinden biridir. Bu sayede sistemler sorumluluk almaz, sorumluluk daima bireylerin üzerine yıkılır.
Mr. Keating, örnek alınması gereken bir öğretmenken bir günah keçisi olur: Sistemin dışında kalanların başına geleceklerinin ibreti. Farklının cezalandırılmasıdır bu. Ama okul ne kadar çabalasa da çabalasın, Mr. Keating’in görevine son verse de, öğrenciler onu bırakmamakta kararlıdır: “O Captain, My Captain!”
Öğrenciler, ne yaşarlarsa yaşasın, gül goncalarını toplamaya devam edeceklerdir; çünkü bugün parlak bir çiçekken yarın solup gideceklerini artık biliyorlardır. Ne olursa olsun—Mr. Keating yanlarında olsa da olmasa da—kendi gerçeklerini tatmaya kararlılardır.
“Yarını düşlüyoruz ama yarın gelmek bilmiyor;
Bir zafer düşlüyoruz
Aslında hiç istemediğimiz.
Yeni bir gün düşlüyoruz
O yeni gün zaten gelmişken.
Kavgadan kaçıyoruz
Durup dövüşmemiz gerekirken.
Çağrıyı dinliyor ama kulak asmıyoruz,
Gelecek için umutlanıyoruz, gelecek yalnızca planlardan
ibaretken
Bilgeliği düşlüyoruz, her gün köşe bucak kaçtığımız,
Bir kurtarıcı diliyoruz, kurtuluş ellerimizdeyken.
Ve hala uyuyoruz.
Ve hala uyuyoruz.
Ve hala diliyoruz.
Ve hala korkuyoruz.”
Belki bir gün bizde Mr. Keating’e yaraşır öğrenciler olmayı başarabilirsek, özgürlük hepimiz için gelir.