Raskolnikov Felsefesi ve Aileen Wuornos
Bir seri katil mi, Raskolnikov’un "üst insan"ı mı?
Bir Seri Katil mi Raskolnikov’un Üst İnsanı mı?
Önce kısaca Suç ve Ceza romanından bahsedelim. Bu kitap, parası için bir tefeci kadını öldürmeyi tasarlayan, Saint Petersburg'da yaşayan fakir bir öğrenci olan Rodion Romanoviç Raskolnikov'un manevi ıstırabı, pişmanlığı ve ahlaki ikilemlerine odaklanmaktadır.
Dostoyevski’nin en ünlü romanlarından olan Suç ve Ceza’da, ana karakterimiz olan Raskolnikov karşımıza ilginç bir ahlak anlayışıyla çıkar: İnsanları 'sıradan' ve 'olağanüstü' olarak iki gruba ayırır. Sıradan insanların söz dinleyen, hiçbir zaman yasaların dışına çıkmayan insanlar olduğunu; olağanüstü insanların ise her türlü suçu işlemeye, bütün yasaları çiğnemeye 'meyilli' olduklarını daha da önemlisi, buna hakları olduğunu hatta bunun sorumlulukları olduğunu belirtir. Olağanüstü insanların ideallerini gerçekleştirmek uğruna sınırları aşması olağan bir durumdur. Gereklidir. Bunu birçok isimde görebileceğimizi söyler ve bize burada Napolyon'u örnek gösterir. Napolyon'u işlediği suçlara rağmen bir kahraman olarak görmemizin sebebini üst insan olmasına bağlar, bu doğrultuda üst insanların suç işleme kavramından muaf olduğunu söyler.
Bu ahlaki görüş ilkin uç bir düşünce gibi gelse de verilen örnekleri düşününce o kadar da absürt bir fikir değil sanki, ne dersiniz? Koşullara göre, birini öldürdüğünüzde katil de kahraman da sayılabilirsiniz. Bir asker olarak insan öldürmeniz size bir madalya ve kahramanlık unvanı getirebilirken, “sıradan” bir vatandaş olarak bu eylemi yaparsanız eğer, alacağınız hapis cezasından ötesi olmaz. Halbuki askerin işlediği de cinayet değil midir? Öyleyse diyebiliriz ki bir suçun, suç olarak kabul edilip edilmemesi bağlamına yöneliktir. Örneğin Türk sosyolog Ulus Baker bu konuda birini öldürmenin kendi başına iyi veya kötü bir eylem olmadığını bunun bize hissettirdiği duygu kapsamında bizim tarafımızdan ikisinden biri olarak ele alındığını söyler. Raskolnikov ise bu eylemi yapan ‘üst insan’ niteliğine sahip biriyse, bunun kötü olmadığı hatta o kişinin sorumluluğu olduğu görüşündedir. Ona göre, bu üstün insanlar, hedeflerine ulaşmak için suç işlemekte özgürdürler ve toplumun ahlaki değerlerini aşabilirler.
Bu felsefeyle yola çıkan ve kimsenin sevmediği birini öldürmenin suç sayılmayacağına kendini ikna eden Rodion, neden cinayetlerinin ardından suçluluk duydu peki? Bunun iki sebebi olabilir; önceden planlamadığı ve masum birini öldürmek zorunda kaldığı ikinci cinayeti, ya da vicdan azabı çektiğine göre “üst insan” olmadığı konusunda yaşadığı farkındalık. Sürpriz gelen ikinci cinayet Rodion için çok ağır olsa da ben onu yıkan asıl darbenin "üst insan" diye nitelendirdiği türe dahil olduğuna bu kadar eminken, olmadığına kanaat getirdiği o an olduğunu düşünüyorum. Bu cinayetin en başta bile işlenişini tetikleyen dürtü, o kategoride olduğuna karakterimizin içten içe duyduğu kendini ikna etme arzusuydu. İşlediği cinayetin ardından gelen vicdan azabıyla kendini o kategoriden çıkarmasının yıkımıydı onda gördüğümüz.
"Ben sana yalnızca beni oraya şeytanın sürüklediğini, sonrada oraya gitmeye hakkımın bulunmadığını, çünkü benim de herkes gibi bir bitten başka bir şey olmadığımı gösterdiğini anlatmak istedim! Şeytan benimle alay etti, ben de bu yüzden sana geldim! Konuğunu kabul et! Eğer bir bit olmasaydım, şimdi burada ne işim vardı! Dinle: Kocakarıya giderken niyetim yalnızca bir deneme yapmaktı… Bunu böylece bilesin!"
Ancak bunun aksi görüşlere de hem kitapta hem de ahlak felsefesinde rastlarız. Örneğin Kant’a göre düşünecek olursak, o tüm insanlar için aynı şeyin geçerli olduğunu, ahlaki eylemlerin evrensel ahlaki ilkelerle uyumlu olması gerektiğini savunur.
Kitapta gördüğümüz bu ahlaki ikilemin benzerine gerçek hayatta bir olayda da rastlıyoruz: Gerçekleştiği zamanda birçok tartışmaya neden olmuş olan, Seri Katil Aileen Wuornos’un davasında.
Wuornos 1956’da annesi babası ayrı bir çocuk olarak dünyaya gelmişti. O sıralarda çocuk tacizinden hapse girmiş olan babası kendini asarak intihar etmiş, doğum yaptığı sıralarda daha 15-16 yaşlarında olan annesi de 4 yaşındayken onu terk etmişti. Bunun üzerine alkol sorunları bulunan büyükanne ve büyükbabasıyla yaşamaya başlayan Aileen, bu dönemde sık sık büyükbabasının tacizine uğramış, yetmezmiş gibi 14 yaşında büyükbabasının arkadaşı tarafından da tecavüze uğramıştı. Bunu ardından hamile kalınca büyükbabası tarafından evden atıldı, hurda bir arabanın içinde yaşayıp, hayatta kalabilmek ve karnını doyurmak için hayat kadınlığı yapmaya başladı. 1986 yılında ise Tyria Moore isimli bir kızla tanışıp ona aşık oldu. Dört sene Moore ile birlikte yaşayan Aileen, evi geçindirmek için hayat kadınlığı yapmaya da devam etti. 1989 Aralık ayının soğuk bir gününde, 51 yaşındaki bir adam Wuornos'u arabasına aldığında aralarında çıkan tartışma, adamın Aileen'i bağlayarak tecavüz etmesine kadar gider. Bu Aileen'ı taşıran son damla olur. Kendisini müdafaa etmeye çalışırken adamı silahla öldürür. Bu şekilde ilk cinayetini işleyen 33 yaşındaki kadın, cesedi ormanlık arazide bıraktıktan sonra arabayı alıp kaçar. Sonradan yapılan araştırmalarda, adamın daha önce de tecavüz suçundan 10 yıl hapiste yattığı ortaya çıkarılır. Sırasıyla kendisiyle para karşılığı birlikte olan 6 adamı daha iki yıl içerisinde öldürür. Bu cinayetleri de genellikle ormanlık alanlarda ve silahla işlemeye devam eder. Alieen'ın yakalanması ise aşık olduğu sevgilisi Tyria’nın ihbar edilip aleyhinde tanıklık yapmasıyla olur. Mahkeme sonunda 5 kişi öldürmekle yargılanan Aileen, idam cezası almış ve 9 Ekim 2002'de ardında çokça tartışma bırakarak idam edilmiştir.
"Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. İdam edilmem gerek; çünkü hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim." - Aileen Wuornos
Aileen Wuornos ve Üst İnsan
Şimdi Raskolnikov'un felsefesini bu olay içerisinde değelendirelim. Aileen, karakterimizin de bahsettiği gibi işlediği suçları bir ideoloji doğrultusunda işliyor. Ve kendisine tecavüz eden biriyle başladığı katillik hayatında, yol kenarlarından hayat kadını toplayan başka müşterilerini de öldürerek devam ediyor. Sürdürüldüğü sırada da birçok tartışmaya yol açan bu davada Aileen, Raskolnikov'un üst insanına uyuyor mu? Peki gerçekten uyduğunu varsayarak şöyle devam edersek; Aileen bir üst insandıysa eğer, aldığı ceza haksız mıydı? Ne olursa olsun suçluydu diyorsak, Rodion'un bize verdiği örneklerdeki, tarihte de karşımıza sıkça çıkan sözde "üst insanlar" neden ceza almadılar? Belki de Raskolnikov'un dediği gibi, onlara taç giydirilmemesinin tek sebebi; başarısızlığa uğramaları ve bu sebeple aptal gibi görünmeleriydi. Sonuçta “Başarısız olunca, her şey aptalca görünür!”dü öyle değil mi?
"– Kan döktün sen! — Herkesin döktüğü kanı!.. –diye bağırdı Raskolnikov; büyük bir öfke içindeydi. – Geçmişte ve günümüzde bir sel gibi akıtılan kanı!.. Şampanya gibi kan dökenler Capitol’de taç giyip insanlığın kurtarıcıları olarak kutsanmışlardı! Çevrene daha bir dikkatli bak bakalım! Ben de iyilik etmek istemiştim insanlara! Hem yaptığım bu bir tek aptalca şeye karşı yüzlerce, binlerce iyi ve güzel şey yapabilirdim… Aptallık da denmez benim bu yaptığıma… Doğrudan doğruya, beceriksizlik… Çünkü, başarısızlığa uğramazdan önce, hiç de şu anda göründüğü gibi aptalca görünmüyordu yaptığım iş. Başarısızlığa uğradı mı, her şey aptalcadır! Ben yaptığım bu aptallıkla kendime bağımsızlık kazandırmak, ilk adımımı atmak, gerekli araçları edinmek istemiştim… Sonuçta sağlanacak yarar, bütün bu aptallıkları silip süpürecekti!.. Ama daha ilk adımda tökezledim, çünkü ben bir alçağım! Bütün sorun burada! Ama yine de sizin görüşlerinize katılmıyorum: Başarabilseydim, bana da taç giydireceklerdi! Şimdiyse, kapana sıkıştım!"