Savaşın Yeşil Dönüşüme Bedeli
Yeşil dönüşüme engeller
Savaşlar insanlığın en acımasız yüzlerinden biri, bunu hepimiz acı şekilde görüyoruz. Ancak savaşların yalnızca insan hayatına ve toplum düzenine zarar vermediğini, doğrudan iklim krizini de derinleştirdiğini çoğu zaman gözden kaçırıyoruz. Son yıllarda Ukrayna-Rusya savaşı ve İsrail-Filistin çatışmaları bu gerçeği daha görünür hale getirdi. Gelin, savaşların fosil yakıt krizini, yeşil dönüşümü ve küresel ekonomiyi nasıl etkilediğine birlikte bakalım.
Avrupa ve Fosil Yakıt Krizi
Ukrayna savaşı, Avrupa’nın enerji bağımlılığı konusundaki zayıflıklarını ortaya çıkarttı. Rusya, doğal gaz ve petrol arzının büyük bir kısmını elinde bulundururken, Avrupa’nın enerji politikaları ciddi bir sınavla sınandı. Fosil yakıtlara olan bu bağımlılık, savaşla birlikte büyük bir krize dönüştü. Rusya’nın doğal gaz sevkiyatını azaltması ya da kesmesi, birçok Avrupa ülkesinde kömür santrallerinin yeniden devreye alınmasına yol açtı. "Kömürden çıkış" hedeflerini içeren yeşil dönüşüm projeleri, savaşın enerji krizini tetiklemesiyle sekteye uğradı. Yani işler biraz karıştı. Karışsa da problem değil, tabii ki Avrupa, bu krizi yönetmek adına bazı stratejiler geliştirdi. Enerji arzını çeşitlendirmek için alternatif tedarikçiler arandı. Katar, Norveç ve ABD, Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacını karşılamak için devreye girdi. Güzel bir sonuca sebebiyet verdi bu kriz ve yenilenebilir enerji yatırımları hız kazandı. Rüzgâr ve güneş enerjisi projelerinde ilerleme kaydedildi ancak bu çabalar kısa vadeli krizleri çözmek için yeterli olmadı ve maalesef, fosil yakıt krizinin önüne geçmek için acil olarak kömür rezervlerine yönelindi, bu da karbon emisyonlarını arttırmış oldu. .
Savaşlar ve Yeşil Dönüşüm
Savaşlar, yalnızca enerji krizlerine değil, aynı zamanda yeşil dönüşüm hedeflerine de büyük darbe vuruyor. Savaşın yarattığı ekonomik yük, devletlerin bütçelerini askeri harcamalara kaydırmasına sebep oluyor. Yenilenebilir enerji projeleri, sürdürülebilir tarım uygulamaları ya da doğa koruma politikaları gibi uzun vadeli projelere daha az kaynak ayrılıyor. Ayrıca savaş sırasında fosil yakıt altyapılarına yapılan saldırılar, petrol ve gaz sızıntılarına neden oluyor. Bu da çevresel felaketlere yol açıyor. Savaş bölgelerinde ormansızlaşma hızlanıyor; tarım arazileri, askeri üsler ve güvenlik koridorlarına dönüştürülüyor.
Ekonomi ve Ekolojik Tahribat
Savaşların ekonomik maliyeti de devasa. Örneğin, Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa ülkeleri enerji maliyetlerini karşılamak için milyarlarca Euro harcamak zorunda kaldı. Bu durum, ekonomik eşitsizlikleri artırırken, karbon vergisi gibi çevresel politikaların uygulanmasını da zorlaştırdı. İsrail-Filistin çatışması ise tarım arazilerini yok ederken, yeraltı su kaynaklarının kirlenmesine ve aşırı tüketimine sebep oldu. Bu bölgelerdeki çevresel yıkım, yerel ekosistemleri yok etti ve etmeye devam ediyor. Üstüne, çevresel mültecilerin sayısını artırıyor. Savaşların dolaylı etkileri de düşündüğümüzden çok daha yıkıcı. ABD ve Avrupa ülkeleri, yeşil dönüşüm projelerini hızlandırmaya çalışırken askeri harcamalar nedeniyle bütçe açıklarını büyütüyor. Gelişmekte olan ülkeler, uluslararası yardımların azalması nedeniyle fosil yakıtlara daha fazla bağımlı hale geliyor.
Çözüm Nerede?
Yeşil dönüşümü savaşlara rağmen sürdürebilmek için radikal değişikliklere ihtiyaç var. Fosil yakıt bağımlılığını azaltmak için yenilenebilir enerji yatırımları uluslararası enerji işbirlikleriyle birlikte hızlandırılmalı. Savaşın getirdiği enerji krizini, temiz enerjiye geçiş için bir fırsat olarak kullanmalıyız. Devletlerin, silahsızlanma politikası belirleyerek askeri harcamalarını azaltması ve bu kaynakları yeşil projelere yönlendirmesi gerekiyor. Yeşil barış politikaları, yalnızca insani krizleri değil, çevresel sorunları da hafifletebilir böylece. Son olarak verebileceğim örnek, Fosil yakıt kullanımını azaltmak ve yeşil dönüşümü finanse etmek için küresel ölçekte bir karbon vergisi uygulaması. Bunlar zaten var olan ve uygulanmaya çalışılan eylem planları, biliyorum ancak kriz yönetimleri ve hedef tutturmakta pek iyi olmadığımız için önceliklerimizi hatırlamamız ve kanun yapıcılara da sık sık hatırlatmamız gerekiyor.
Sonuç olarak savaşlar, yalnızca insanları değil, gezegenimizi de tüketiyor. Bu döngüyü kırmak için toplumsal düzeyde daha duyarlı, bilinçli ve kararlı adımlar atılmalı. Çünkü iklim krizi, sınır tanımayan bir gerçek ve bu gerçek karşısında sessiz kalmak geleceğimizi kaybetmek anlamına gelir.