Seneler

Annie Ernaux’un Seneler kitabı.

Annie Ernaux’un yaşadığı yılları hem kolektif hem de bireysel hafızayla anlattığı Seneler adlı otobiyografik romanı, 2008 yılında yayınlanmıştır. Ernaux, 2022 yılında bu romanıyla Nobel Ödülü kazanmıştır.

1940’lardan başlayarak 2000’li yıllara uzanarak anlattığı dönemin etkili olayları, Fransa’da yaşananlar başta olmak üzere hem toplumsal olarak hem de bireysel olarak ele alınmıştır. Ernaux, kendi kişisel tarihiyle bir toplumun tarihini yalın gerçeklerle birleştirerek sanatta bir devrim yaratmıştır.

Sürekli değişen ben, biz ve o anlatımı; kendi kişisel deneyimlerini aktarırken bile bazen dışarıdan bir gözle “o” deyişi etkili bir anlatım sunmuştur. Yaşadığı yılları detaylıca kapsayan bu otobiyografide; teknolojinin gelişimini, yol açtığı korkuları ve umutları, bizi bugün biz yapan kimliğimize uzanan yolu çarpıcı bir biçimde okuyoruz. Ernaux, çeşitli imgeler ve fotoğraflar kullanarak anlatımını eşsiz kılıyor, bize kendi fotoğrafları üzerinden bir kronoloji sunuyor.

İçeriğine baktığımızda, birçok politik sorunun günümüze nasıl geldiğine dair fikir edinebiliyoruz. Önce çocukluğundan bahseden yazar; savaşları, İkinci Dünya Savaşı’nı, Nazileri, savaştan sonra esen soğuk rüzgârı ve bireysel olarak bu olaylardan halkın nasıl etkilendiğini anlatıyor. Çocukken yaşadığı yoksulluk, yeniyetmelik döneminde aradığı cinsellik ve cinsellik üzerine yaşanılan ağır baskı, din baskısı, gençliğinde üniversiteden sonra yaptığı evlilik, iki çocuğu ve evlilik içinde yaşadığı kendi içinde bölünme, annelik ve kadın kavramları, mesleği, katıldığı protestolar, yürüyüşler, 68, 81 ve 95 devrimleri, devrimlerle gelen özgürlük, dinden özgürleşme, cinsel devrim, doğum kontrol haplarıyla kendi bedenleri üstünde sağladıkları özerklik, haklarını almaya çalışmak, yetişkinlik hayatı, yaptığı boşanma, mülksüzleşme, çocuklarını yetiştirmek, özgürlüğü, âşıkları, yaşlanması, İkiz Kuleler, türlü felaketler ve sağ sol kavramından da bahsediyor. Romanında hayatını önemli noktalardan kıstırarak oturttuğu kronolojisinde, her şeyi apaçık görebiliyoruz. Yaşanılan her şeyi hem kendi hem de toplumun gözünden ele alabilmesi çok etkileyici.

Özellikle özgürleşme adına yaptıkları devrimler ve teknolojinin gelişmesi oldukça ilginç bir perspektifle ele alınmış. Bu süreçlere tanıklık ederken, kısacık bir insan hayatına ne kadar çok şeyin sığabildiği, toplumların isterlerse çok kolay eğilip bükülebildikleri, özgürlüğün halkın elinde olduğuna dair bir inceleme yapılmış. Ayrıca ırkçılık, göçmenlik ve farklı dinlere karşı tutumlara da büyük bir dürüstlük ve cesaretle yer verilmiş. Batının iki yüzlülüğü, Doğu'ya karşı duyulan korku ve öfke basit bir dille anlatılmış.

Kitapla yaşadığı toplumu, bireysel ve toplumsal kaygıları işleyen yazar; dürüstçe bizi zamanda Fransa’da bir yolculuğa çıkarmış. Sonunda kendi kitabı hakkında yazdığı “metafiction” dediğimiz, üstkurmaca elementiyle anlatmak istediklerini özetlemiş. Bir kurmaca olmamasına rağmen kitabın kendini deşifre edip aslında analize ihtiyaç olmadığı, okunduğu takdirde herkesin anlayabileceği bir anlatı, bakış açısı getirilmiş.

“… mümkün olduğunca önceden bugüne kayan ortak bir zamanı yeniden kuracak; bireysel bir hafızanın içinde kolektif hafızanın hafızasına yeniden kavuşarak tarihin yaşanmış boyutunu teslim edecek.”