Sessiz Kalmanın Sanatı: Her Şey Söylenmeli mi?
Bazı kelimeler sessizlikte doğar; duygular bağırmaz, içimizde yankılanarak konuşur sessizce.
Bazı kelimeler dudaklardan değil, duraksamalardan dökülüyor. Bazı duygular bağırarak değil, içinde yankılanır. İletişimin sesi vardır elbet, ama onun gölgesi olan sessizlik , çoğu zaman daha derin konuşur.
Hayat, sürekli konuşmamızın sesini fısıldar bize. Onun bir paylaşımı, bir açıklaması bekleniyor. Oysa bazen susmak; sadece kelimelerden kaçmak değil, anlamının tam kalbine çalışmaktır . Zira her şeyi anlatıyor, bazen hiçbir şeyi anlatmıyor.
Susmak bazen bir korunma biçimidir. Bir tartışmada yükselen seslerin ortasında, susmayı seçen biri belki de o an, ilişkinin son sağlamlığını sürdürüyor. sessizlik; Yıkılmayan, çizen ama duran, sabreden bir ifadedir. Her şeyin bir bedeli vardır; sessizliğinse bazen bir şifa tarafı…
İletişimde sessizliğin bir gücü vardır; ama o güç bağırmaz. Bekler. Dinler. Gözler. Stratejik suskunluk buna iletişim kitaplarında denir. Konuşmayı seçmeyi. Zamanı geldiğinde sözlerin değerini artırmak için susturun bir an… Bu bir zayıflık değil, tam olarak bir hakimiyet biçimidir. Sözcükleri sıralamak kolay; ama onları tutmak, işte orada asıl marifet başlar.
Sosyal medyanın susmak bir lüks gibi neredeyse. Herkesin her konuda bir fikri var, ama ne garip: en çok konuşuyorlar en az duyuyorlar. Sessiz kalmak, bazen bir durma olur bu karmaşıklıkta. “Konuşmamayı” seçmek, bağıranların arasında kendine sadık kalmanın sessiz bir direnişidir .
Ama sessizlik sadece bir suskunluk hali değil, aynı zamanda bir dil , bir tutumdur. Bakışlarla belirlenmiş cümlelerde, sürdürülen şekillenen anlayışlarda, "ben buradayım ama konuşmayacağım" diyen bir sezgidir. Konuşmanın henüz olmadığı yerde sessizlik başlıyor. Ve oradaki orijinal iletişim.
Tüm bu susmaların içinde bir soru belirir usulca:
Her şey söylenmeli mi gerçekten?
Belki de değil.
Çünkü bazı şeyler söylendiğinde küçülür. Oysa içimizde taşıdığımız şekliyle, sessizliğin içinde yankılanırken büyür.