Sevginin Nefreti
En sevdiklerin bazen en öfke duyduğun insanlara dönüşür.
Aile dediğimiz şey içinde güveni, sevgiyiyi, mutluluğu barındırır. Uğruna vazgeçemeyeceğimiz, yapamayacağımız şey yoktur. En büyük dertleri sırtlar, en büyük acılara göğüs gereriz gerektiğinde. Çünkü yerine başka bir şey koyulmaz. Aile koşulsuz sevgi demektir ama bazen en büyük öfkeleri de içinde saklar aile. Kontrol edemeyeceğin kadar büyük öfkeler.
Büyük sevgiler karşılığında büyük fedakarlıklar getirir hayat boyu. Kendini birine, bir şeye adarsın bazen. İstemediğin ne varsa yaparsın. Bu sana fazla gelmez başta ama bilmezsin ki bu yaptıkların senden parçalar kopartır. Ve sen içinde yavaş yavaş dolan o öfkeyi hissetmeye başlarsın. Engelleyebileceğin bir şey değildir bu öfke. En sevdiklerine, kendine karşı yükselir durur. Kendini hiçe saymanın bedelidir bu aslında. Yaptığın ve yapacağın her fedakarlık biraz daha yükseltir ateşini. Ve sonunda en sevdiklerine karşı öfkeden yanarken bulursun kendi. Kenarda bekleyen bir ateş gibi en küçük rüzgarda harlanır. Hele bir de yapılan bu fedakarlıklar üstüne yapışmışsa insanın, değer görmüyorsa karşıdan. İşte o zaman söylenen en küçük söz batar insana. Bir karşılık aradığından değil, isteyerek yaptığın o şeyler insanın sırtına bir yük gibi biner. Sustukların boğazında yumrular oluşturur. Kendini, kalbini yok saydığın her şey bir ağrı gibi çöker kalbinin üstüne. İçinde duyulan bütün duygular bu ateşle kaplanmıştır artık. En değer verdiğin en sevdiğin insanlar aynı zamanda en öfke duyduğun insanlara dönüşmüştür istemeden. İçindeki kırgınlıkları hissetmeye başlarsın ve zaman içinde yabancılaşırsın kendine, ailene sevdiklerine. Hem canından çok sevdiğin hem de içinde öfkeler biriktirdiğin o insanları görmeye bile takatin kalmamıştır. Uzak durmak istersin, çünkü çektiğin bunca fedakarlığın canlı birer kanıtları gibi karşından duruyorlardır işte. Ve sen istemesen de onları her gördüğünde, dedikleri en küçük şeylerde bile bir volkan gibi patlarsın. Anlık bir duygudur bu, ardına vicdan azabı bırakır. Tıpkı annelerin önce dövüp sonra sevmesi gibi. Ani yaşadığın bu ruh değişimleri seni de yıpratır. Uzaklaştığını fark edersin. Gözlerinde o eski parıltıyı göremezsin. Yorulmuşsundur. Sevmekten, anlamaktan, kendini bastırmaktan… Sanki ailene duyduğun sevgiyi taşıyan sen değilsin artık. O sevgi yerini öfkeye, kırgınlığa, hatta bazen sessizliğe bırakmıştır. Ama işte en çok da bu sessizlik canını yakar. Çünkü susuyorsan, hala bir yerlerde umut besliyorsundur. Umut… belki bir gün anlayacaklar diye. Belki bir gün sana da "sen de yoruldun" diyecek bir ses duymayı beklersin. Ama o ses gelmez. Beklemekle geçer zaman. Ve bekledikçe daha çok kırılırsın.
Aile, bazen canını en çok acıtan yer olabilir. Ama aynı zamanda en çok iyileşmeni istediğin yer de yine orasıdır. Belki bu yüzden hala susuyorsundur, hala içindesindir bu hikâyenin. Çünkü biliyorsun ki, o öfkenin kökünde de sevgi yatıyor. Ve belki bir gün, o sevgi yeniden öyle saf bir şekilde açığa çıkar ki, tüm kırgınlıklar, sessizlikler, öfkeler dökülüp gider. Belki o gün geldiğinde birbirinizin yorgunluklarını görebilir hale gelirsiniz. Belki o zaman affetmek kolaylaşır. Kendini affetmek bile…