Sonluluğa Ağıt
Hayır rüya gibi bir an değildi aşıklarımızın sonluluğa döktükleri gözyaşlarının birbirine karıştığı an.Tam tersine fazlasıyla gerçek gibiydi
Sıradan bir yılın,sıradan bir gününün,sıradan olmayan bir gecesinde yakıldı sonluluğa ağıt.Hepimiz rüyada veya gerçekte defalarca boğulmuşuzdur sonluluğun soğuk ve merhametsiz ellerinde.Dünyadaki her bir insan binlerce kez düşlemiştir kaçmayı kendi sonundan ve sığınmayı sonsuzluğun anne sıcaklığını anımsatan güvenli kollarına.Kimse kendi ölümü için ağıt yakamaz.Matem kalanlar içindir ve ne büyük şanstır iki aşıktan birinin dünyaya ilk veda eden olması.Geriye anılardan oluşmuş ve dünyada sevgilisinden daha fazla nefes almakla lanetlenmiş bir mezar bırakarak gitmek ne büyük bir talihtir.İşte o gece bir ağıt yakıldı sonluluğa iki aşık tarafından.Önceden çekildi acısı kaçınılmaz sonun.Dünyaya aynı anda gözlerini kapatma olasılığının iç karartan düşüklüğüne rağmen bu ayrıcalığa sahip olma arzusu dışında,gerçekleşme ihtimali daha yüksek olan o gelecek güne:insanoğlunun dünyada var olmaya başladığı binlerce,milyonlarca günden bu iki aşığın birbirinden kopacağı o güne yakıldı ağıt.Yalnızca bir güne...Bir günün,bir saatin,bir anın insanın hayatını baş aşağı etme gücü ne korkunç ve heybetli.Yas gözlerdedir,matem ruhun şahidi ve temsilcisi olan gözlerden patlayan bir yanardağ misali fışkırır:saklayamaz,saklanamaz.Sözlerin akıllı oyunlarla bezenmiş yapmacık düsturunun yanında gözler bir aynadır ruhun gerçeklerine.Aşıklarımız da birbirlerinin gözlerine bakarak yaktılar ağıtlarını sonluluğa.Kelimelerin cılız ve sınırlı anlamlar barındıran sesindense ruhun sessiz şiirini dinlettiler birbirlerine.Hiç yok olmayacak,evrenin uçsuz bucaksız köşelerinde bile duyulacak bir şiir...Sonlulukla eş yaratılmış kaderlerine bir başkaldırı olarak sonsuz bir şey bırakmak istediler.O an’a hapsettiler tüm kederlerini,aşklarını,mücadelelerini...Her şey yok olsa da an’ları yok edemezsiniz.Sonla kucaklaştığımız an’ı da silemeyiz geleceğin yazılmakta olan sayfalarından,aşıklarımızın yazılmakta olan bu geleceğe dair kesin surette bildikleri tek şeye olan sitemle ağlaşmalarını da...Dışarıdan bakanlar o an’ın ancak bir rüyada yaşanabileceğini düşünseler de bu öyle bir andı ki daha önce kimse bu kadar renkli,huzurlu,sakin ve bir o kadar da kasvetli bir rüya görmemişti.Dolayısıyla o an’ı rüya gibiydi diyerek tasvir etmek büyük bir hata olurdu.Hayır,rüya gibi bir an değildi aşıklarımızın sonluluğa döktükleri gözyaşlarının birbirine karıştığı o an.Tam tersine,fazlasıyla gerçek gibiydi...