Takvimsel Fabl
Günlerin dilinden biz.
Ben günlerden Pazartesi, sevmezsiniz siz beni. Yok yok. Neyimi seveceksiniz be? Okul var, iş var diye herkesin suratı beş karış. Haftanın başı olmayı ben mi seçtim sanıyorsunuz? İster Monday de ister Pazartesi hepiniz sendrom diye bir durum uydurdunuz etiketlediniz beni. Adım çıkar doksana da inmez seksene mood: on.
Salı diyorlar bana sanki biraz daha ılımlı, sanki "Hadi be hafta yine de ilerliyor" dercesine bir kanıt. Ortalama günlerden biriyim. Önemli bir tarihe denk gelirsem yaşadık.
Çarşambanın adı var, Samsun'da ilçesi var. Sadece gün sanma beni, benim türlü halim var. Mani okuyarak başlarım güne, Salı'dan farkım ismimdir benim. Davetin, cenazen ve kutlaman yoksa çok da bir önemim yoktur. Haftanın ortasına geldik bile.
Perşembenin gelişi Çarşamba'dan belli demişler de bu keke un koymadan kek olmaz gibi bir söz. Anladık leb demeden leblebi diyorsunuz, öyle insanlarsınız da. Niye Perşembenin geldiğini Çarşambadan anlıyoruz. Günler çuvala mı girdi?
Ben Cumayım. Okulunuzun ve işinizin bittiği o nane aromalı sakız ferahlığı veren gün. İstiklal Marşı'nda kapının açılmadığı, beden hocasının milleti susturamadığı için müdürün boş konuşmasını yapamadığı ve müzik hocasının ellerinin orkestrasını bekleyen şef gibi havada kaldığı o gün. Bir de mübareğim ki sorma. Namaza gelen gelene. Namazın adı bile ben!
Cumartesi'yi seversiniz. Çoğunuzun izin günüyüm ben, çoluk çocuk herkes sokakta. Alışveriş mi yemek mi, dostlarla kahve mi aile ziyareti mi? Turistik gezmeler mi tarih dokular mı? Çay mı kahve mi? Hepsi benim.
Pazar ben. Kısaca çok sevmezsiniz. Cumartesi'yi kapattık kardeş, elimizde Pazartesi var alacaksan. Sendrom hediyeli bak, indirime girdi. Ütü mü yaparsın, duş mu alırsın? Eve hafta içi ısıtacak yemek mi bırakırsın yoksa haftalık dip köşe temizlik mi? Gel ablam gel, bu tezgahta ne ararsan o var!