Taşınmak: Vedaların ve Başlangıçların Kesiştiği Nokta

Taşınmak yalnızca eşyaları kutulara doldurmak değil; duvarların, eşyaların ve hatıraların sessizce bize eşlik ettiği yeni bir yolculuktur.

Taşınmak… Kimi zaman sadece eşyaları kutulara doldurmak sanırız. Oysa taşınmak, biraz da o evin hikâyesine şahit olmaktır. Duvarlarda asılı kalmış seslere, pencerelerden süzülen ışığa, eski bir mutfak masasının üzerinde bırakılmış hatıralara dokunmaktır.

Bir eve yerleşmek aslında onun ruhunu yaşayıp hissetmek gibidir. Nasıl ki kalp naklinde başkasının kalbini taşıyan bir beden, o kalbin ritmini duyar; biz de o evin kalbine karışırız. Onunla nefes alır, onunla susarız.

Eşyalar da hatıraları taşır. Bir koltuğun kenarındaki yıpranmış dikiş, nice oturuşun, nice kahkahalı sohbetin izidir. Bir aynanın köşesi, belki yıllar önce oradan yansıyan yüzleri hâlâ saklıyordur. Perdeler, rüzgârla dalgalanırken, eski günlerin uğultusunu da beraberinde taşır. Taşınırken aslında yalnızca odaları değil, tüm bu anıları da söküp kutulara yerleştiririz.

Duvarlar ise en sessiz tanıklardır. Çocukların kalemle çizdiği küçük resimler, bir çivi izi, asılıp sonra kaldırılmış bir tablo… Hepsi orada yaşamışlığın işaretleridir. O yüzden boşalan bir evin sessizliği, aslında bir veda değil; ardında bırakılan bir hikâyedir.

İyi miydi kötü müydü taşınmak bilmiyorum ama farklı mekân, farklı hikâyeler demekti. Yeni başlangıçlara yelken açmaktı. Kimimiz için küllerinden yeniden doğmak demekti. Kimimiz için zordu, güçtü. Hele bir de yalnızsan bu yolda işte en zoru oydu.

Çünkü yalnızken, duvarların sessizliği daha da derinden konuşur insana. Eşyanın ağırlığı değil, anının ağırlığı çöker üzerine. Yine de her taşınma, geride bırakılan hatıralara bir selamdır. Ve her yeni ev, yeni anılar için açılmış boş bir defterdir.