Tenin Hafızası: Dövmenin İnsanlık Kadar Eski Hikâyesi

Keyifli okumalar dilerim. Unutma; her dövme, bir hikâyenin kapağıdır. Seninkisi ne anlatıyor?

Bazı izler vardır, tenin altına işler ama sadece iğneyle değil; zamanla, inançla, hayatta kalma çabasıyla ve bazen de aşk ya da acıyla... Dövme, işte tam da böyle bir izdir. Sandığımızdan çok daha kadim, çok daha derin ve çok daha evrensel.

Bugün estetik bir tercih, kişisel bir ifade biçimi ya da bir sanat formu olarak gördüğümüz dövmeler, aslında insanlık kadar eski. Öyle ki dövmenin tarihi, yazının tarihinden bile geriye gider. Tenimize kazıdığımız desenler, binlerce yıldır hem kim olduğumuzu anlatıyor, hem de neye inandığımızı.

Buz Adam Ötzi ve İlk Kanıtlar

1991 yılında, İtalya-Avusturya sınırındaki buzullar arasında bulunan bir ceset, dövmenin tarihini yeniden yazdı. Bu adam, “Ötzi” adıyla tanındı. Yaklaşık 5300 yıl önce yaşamıştı ve vücudunda 61 adet dövme vardı. Bu dövmeler, sırf süsleme değildi. Belirli noktalarda—eklem yerlerinde, omurga çevresinde—yoğunlaşmaları, onların bir çeşit şifa amacıyla yapılmış olabileceğini düşündürdü. Yani dövme, belki de o zamanlar bir tür “ilkel akupunktur”du.

5300 yıl öncesine ait Ötzi’nin sırt ve diz çevresindeki dövmeleri, muhtemelen ağrı kesici veya şifa ritüeli amaçlıydı.

Ritüel, Kimlik ve Kutsal Olan

Eski Mısır'da kadın mumyaların kalçalarında ve karın çevrelerinde dövmeler bulundu. Bu dövmelerin doğurganlıkla ve koruma ritüelleriyle ilişkili olduğuna inanılıyor. Antik Mısırlılar için dövme, bir beden süsü olmaktan öte, büyüsel bir kalkandı.

Kadınların kalça ve karın bölgelerine yapılmış dövmeler, doğurganlığı artırmak ve ruhani koruma sağlamak için kullanılıyordu.

Polinezya’da ise dövme bir erkekliğe geçiş ritüeliydi. “Tattoo” kelimesi de buradan gelir; Tahiti dilindeki “tatau”dan türemiştir. Savaşçılar, dövmeleriyle hem güçlerini hem de toplumsal statülerini gösterirdi.

Polinezya’da dövme, cesaretin, soyun ve bireysel olgunluğun bir nişanesiydi. ‘Tattoo’ kelimesi Tahiti dilindeki ‘tatau’dan gelir

Japonya'da Edo döneminde (1600–1868) dövme, suçlulara ceza olarak uygulanırdı. Ancak aynı kültürde, irezumi adı verilen dövmeler bir sanat biçimine dönüşerek samuraylar ve halk kahramanları arasında saygınlık kazandı. Yani dövmenin anlamı, zaman ve toplumlara göre dramatik şekilde değişebiliyordu.

Japon irezumi dövmeleri, bir zamanlar suçla özdeşleştirilse de, zamanla disiplinli bir sanat formuna dönüştü.

Dövmenin Sessiz Direnişi

Modern Batı tarihinde ise dövme uzun süre yeraltına itildi. Suçla, asi ruhla, “düzene aykırılıkla” özdeşleştirildi. 19. yüzyılda denizciler ve gezginler, gittikleri uzak diyarlardan dövmelerle döndüler. Her biri, bir anı, bir kurtuluş, belki de bir kaybı tenlerinde taşıyordu.

Denizciler, her limanda bir anı, her dalgada bir umut kazırlardı tenlerine. Çapa, sadakati; yutkan kuşları ise eve dönüşü simgelerdi.

20. yüzyılın başlarında ise dövme, alt sınıfla ilişkilendirilerek damgalandı. Ancak bu damga, bir süre sonra gurura dönüştü. Çünkü dövme, bedenin sessiz direnişiydi. Sisteme, düzene, kurallara karşı “Ben buyum” deme biçimiydi.

Bugün: Derimizdeki Güncel Sanat

Bugün dövmeler, hem sanat hem terapi hem de hafıza işlevi görüyor. Bazen bir annenin adı, bazen kaybedilmiş bir dostun doğum tarihi, bazen de sadece güzel bir desen. Ama her biri, kişinin dünyayla ilişkisine dair bir not, bir hikâye parçası. Kimimiz için dövme, geçmişin kapanmayan bir defteri, kimimiz içinse özgürce açılmış bir sayfa.

Birçok kültürde dövme hâlâ kutsal kabul ediliyor. Maori halkı için dövme, bir soy ağacıdır. Yüzlerine işlenen desenler, atalarının sesini taşır. Günümüzde de bazı dövmeler; travma sonrası iyileşme, kanseri atlatmış olmanın simgesi veya kendi kimliğini yeniden inşa etmenin cesur bir yolu olabiliyor.

Tenin Taşıdığı Hikâye

Dövme, tarih boyunca asla sadece “desen” olmadı. O; bir ibadet, bir çığlık, bir armağan ya da bir isyandı. Bazen bir aşiretin, bazen bir annenin, bazen de sadece bireyin iziydi. O yüzden dövmenin tarihi, aslında insanlığın hikâyesidir. Derimizin taşıdığı, suskun ama unutulmaz bir hikâye…