Tiyatro Çok Yaşasın

Bugün Dünya Tiyatrolar Günü. Gelin biraz tiyatro konuşalım!

Tiyatro,  Antik Yunan'da MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkmış karşımıza. İlk tiyatro oyunları tragedya ve komedya türlerinde kaleme alınıp sergilenmiş. Başlarda Hristiyanlığın etkisiyle bir süre yasaklansa da, kilise içinde dini öğretileri insanlara aşılmak amacıyla tekrar canlanmış. Arkasından kovalayan Rönesans ile hepimizin bidiği o isimlerden olan William Shakespeare, Molière, Lope de Vega gibi büyük yazarlar  tiyatroyu bir başka boyuta sürüklemiş ve nihayet modern döneme ulaştığımızda realizm ve natüralizm akımlarının ışığındaHenrik Ibsen, Anton Çehov gibi yazarlar ile toplumsal sorunların ele alındığı eserler sahneye taşıdı. 20. yüzyılda Bertolt Brecht ile aklımıza kazınan epik tiyatro ve Samuel Beckett ile adından sıkça bahsettirecek absürt tiyatro gibi akımlar gelişmiştir.

İçlerinde başta en çok bilinen , düşman ailelerden olan iki gencin trajik aşk hikâyesini konu almış, yasak aşk, yanlış anlaşılmalar ve kaderin acımasız oyunları ile donatılmış ve hepimizin bildiği o meşhur "Ey Romeo, Romeo! Neden Romeo’sun sen?" (O Romeo, Romeo! Wherefore art thou Romeo?) repliği ile aklımıza kazınan Romeo ve Juliet şüphesiz tiyatroyu temsil eden en güzel eserlerden biridir. Elbette bizleri aşkın ve trajedinin duygu seline boğan bu eserlerin yanı sıra felsefi yönümüze dokunan, kendi içimizde küçük mahkemeler kurmamızı sağlayan bazı oyunlar da vardır. Örneğin  Hamlet’in hayata ve ölüme dair en ünlü monoloğunu hatırlatmak isterim sizlere. Ne diyordu Hamlet: "Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu." (To be, or not to be, that is the question.).

Tiyatroda duygular gerçektir. Ne var ki bir sinema filminden çok daha abartılı oynanır. Aslında bu bana daha gerçekçi gelir. Hislerimizin tamamını dışarı vurmasak da içimizde kopan fırtınaları, coşku ve heyecanları görmezden gelemeyeceğimizi hatırlatır bize. Mesela mutluluğu öğrendiğimiz çoğu klişenin aksine kendi kaderinden kaçamayacağını anlayan Oidipus’un "En büyük mutluluk, hiç doğmamış olmaktır." cümlesiyle mutluluk kavramıyla yeniden tanışabilirsiniz. Tiyatro her zaman umutlu olmanızı da istemez sizden. Örneğin umutsuzluk ve bekleyişin absürd tiyatrodaki en iyi örneklerinden olan Godot’yu Beklerken'de geçen "Hiçbir şey yapılamaz, dünya değişmez." cümlesi hayatın başka bir gerçeğini bize yansıtır, her zaman umutlu ve mutlu olmak zorunda olmadığımızı hatırlatır.

Hep de karamsar değildir tabii tiyatro. Sizi güldürmesini de bilir elbette. Benim içlerinde en sevdiğim olan, Evlenme teklifinin romantik bir an olması gerekirken, bir anda olayların absürt bir tartışmaya dönüşmesini anlatan Bir Evlenme Teklifi oyununda geçen "Evlilik aşkı öldürür mü bilmem ama biz daha başlamadan öldürdük!" "Daha evlenmeden kavga ediyorsak, evlenince ne yapacağız?" gibi örnekler de bizlere hayatın içindeki kesitlere daha mizahi yönden bakmamızı sağlar.

İşin aslı şöyle ki tiyatro içimizdeki ben'e ışık tutan bir ilaçtır. Bazen kahkahalarla güler bazen de hıçkıra hıçkıra ağlarsınız. Bazen sorgular bazense sorgulatırsınız. İşte bu yüzden tiyatro çok yaşasın! Dünya Tiyatrolar Günümüz kutlu olsun!