Türkiye'de Evlilik Yükü: Kadının Omuzlarındaki Görünmez Yük

"Eşit" haklar altında evlilik ve aile.

Türkiye'de evlenen bir kadın, genellikle hayatının en ağır rol dağılımıyla karşı karşıya kalır. Toplumsal beklentiler, yasalardaki eşitlik ilkesinin çok ötesinde, kadına neredeyse sınırsız sorumluluklar yükler.  "Çalışsan da çalışmasan da evin kadını sensin"  anlayışı hâkimdir. Çalışan kadınlar için bu, "ikinci vardiya"nın başlangıcıdır: İşten eve dönüş, yemek, temizlik, çocukların ödevleri ve bakımı demektir. TÜİK 2021 Zaman Kullanım Araştırması çarpıcıdır: Kadınlar günde ortalama  4 saat 17 dakikasını  ev işlerine, çocuk ve bakım hizmetlerine ayırırken, erkekler sadece  51 dakika  ayırıyor.  Çocuk bakımındaki fark katlanıyor: Kadınlar 3 saat, erkekler 45 dakika.  Haberler bu yükün yansımalarını sıkça manşete taşır: "İzmir'de Çalışan Anne İntihar Etti: Notunda 'Yorgunum, Yetişemiyorum' Yazdı" (2023, BirGün). "Ankara'da 2 Çocuk Annesi: 'Ev İşi Yüzünden İşten Çıkarıldım'" (2022, Sözcü).  Akraba ilişkilerinin düzenlenmesi  de genellikle kadının üzerindedir. Özel günler, bayram ziyaretleri, hasta bakımı, misafir ağırlama organizasyonu... Tüm bunlar "görgü kuralları" adı altında kadının sırtına bindirilir.  Görünürlük ve Denetim:  Kadının ev içindeki performansı ("evin temiz mi?", "yemekler düzenli mi?", "çocuklar bakımlı mı?") sürekli gözlem altındadır. Kayınvalide, komşu, eşin iş arkadaşlarının eşleri bile bu denetime katılabilir.  "Mükemmel Eş" Baskısı:  Medya ve sosyal çevre, hem kariyer sahibi, hem çocukları mükemmel yetiştiren, hem de evi pırıl pırıl tutan kadın imgeleri sunar. Bu ulaşılmaz ideal, yoğun suçluluk duygusu ve tükenmişliğe yol açar.  Sonuç:  Bu katmanlı yük, kadınların kariyer ilerlemesini engeller, ruh sağlığını bozar (kaygı, depresyon), fiziksel tükenmeye neden olur ve bireysel yaşam alanlarını yok eder. Evlilik, eşit bir ortaklık yerine, kadın için sürekli emek gerektiren, denetlenen ve tek taraflı sorumluluk yüklenen bir kuruma dönüşebilmektedir.