Yardım Etmek mi, Yoksa Riske Girmemek mi?

Vicdanın mı aklın mı?

Düşünün, sokakta yürürken önünüze bir adam çıktı. Yüzünde yorgunluk, elinde buruşmuş bir kâğıt. “Kusura bakmayın, çocuğum hasta, hastaneye yetişmem lazım, yol parası lazım.” dedi. Herkes benzer olaylarla karşılaşmıştır. İnsanın zihninde saniyeler içinde onlarca sekme açılır öyle anlarda.

Acaba doğru mu söylüyor? Yoksa bu, yüzlerce insana oynanmış aynı oyun mu?

Biliyoruz ki hayat sadece siyah ve beyaz değil. Evet, yalan var. Evet, bazı insanlar acı hikâyeler uydurup insanların iyi niyetini sömürüyor. Diğer yandan da gerçekten çaresiz, gerçekten yardıma ihtiyacı olan insanlar var. İşte o an karşımdaki insan hangisi, bunu bilmemin imkânı olmuyor bazen.

Bu konuyu niye ele aldın şimdi diyecek olursanız; sosyal medyada karşılaştığım bir ikilem beni bu sorgulamaya itti. Sonra üniversitedeyken etik dersinde işlediğimiz buna benzer birkaç konu geldi aklıma.

Rasyonel zihin vs. vicdan

Bu tür durumlarda akıl ve vicdan arasında bir ip çekme yarışı başlar.

Size verdiğim örnekte ise akıl der ki: “Kandırılırsan enayi olursun. Paranla beraber güvenin de gider.”

Vicdan ise fısıldar: “Ya doğru söylüyorsa? O zaman onun umudundan da çalmış olursun.”

İşte bu noktada insanın kendine sorması gereken soru şu: “Dolandırılma ihtimali mi daha kötü, yoksa gerçekten yardıma ihtiyacı olan birini görmezden gelmek mi?”

Gidin herkese yem olun, kullanılın ve sayenizde zengin olsunlar demiyorum. Sadece içimizdeki ikililikten söz etmek istedim. Aslında bahsetmek istediğim sadece para değil ancak bir yardım fonu meselesiyle zihnimde açılan konuda aklıma örnek gelmiyor. Biraz daha geniş düşünmenizi rica eedeceğim sizden. Bunu duygusal destek, bir fiziksel vwya manevi destek konularında da düşünebilirsiniz. Herhangi birini küçük bir ya değilse ihtimaliyle üzmek veya incitmek için uğraşmak olacak şey midir?

Kaybetme korkusu ve kontrol istemi

Belki de yardım etmememizin arkasında sadece enayi yerine konacak olmanın korkusu yok.

Kontrolü kaybetme korkusu var. Paranın neye harcanacağını bilmemek veya hikâyenin gerçek olup olmadığını öğrenememek gibi.

Şu gerçeği ise kabul etmek gerek: Bizim hayatımız, başkalarının dürüstlüğünü test etmek üzerine kurulu değil. Biz, yardım etmeyi seçersek, o seçim bizim karakterimizin bir parçası olur. Kötüye kullanılması ise o kişinin karakterini tanımlar.

Çoğu zaman mesele, bir servet vermek değil. Bir kahve fiyatı, bir yol parası… Senin cüzdanını delip geçmeyecek bir miktar yani.

O yüzden mesele paranın değeri değil, onun “Senin derdini gördüm ve yok saymadım.” deme şekli.

Kendi adıma şunu fark ettim: Yanlış birine yardım etmiş olma ihtimali, doğru birini görmezden gelmiş olma ihtimalinden bana daha hafif geliyor. Gerçekten muhtaç birinin yüzüne kapıyı kapatmak daha ağır gelmez mi zaten herkese?

Burada sanmayın ki tüm hilekârlıkları güzelliyorum. İnsan vicdanlı olacak diyeaklını kullanmayı reddetmemeli. Sadece biraz linç ve nefretten beslenen bu kültürden uzaklaşıp dünyadan bir yerden bakmanıza katkı sağlamak istiyorum. Çünkü bizim yarın hatırlamayacağımız kötülükler (sözlü-fiziksel-duygusal) başka insanların hayatının merkezinde olabilir. Bu kadar kırgınlığı, üzüntüyü ve öfkeyi ne yapacağız? Elimize ne geçecek?

Belki de asıl soru şu:

İnsan yardım ettiğinde, sadece karşısındakine mi iyilik yapar, yoksa kendi insanlığını da biraz olsun onarır mı? Umarım insanlığımızı onarır.

Belki de bazen senin hayatını zora sokmayacak iyilikleri (kandırmaca da olabilir) göze almak, dünyaya “Ben hâlâ inanıyorum!” diye haykırmanın bir yoludur.

İşte böyle. Kim bilir, belki bir gün, o anda verdiğin küçük bir yardım, birinin hayatında koca bir kapıyı aralar. Ve belki de bu, o riskin tamamına değerdir. Bence twitter kullanan çoğu kişi bu olayı kimden ilham alarak yazdığımı anladı.

Hepinize tatı ve özgür bir gelecek diliyoruum.