You can't fix him.

Yes, really you can't.

Neden erkekler "kötü davranışları olan ama özünde iyi olan kadınlar"ı düzeltmek için çaba sarf etmezken kadınlarda bunu gözlemliyoruz? Neden sürekli kötü şeylerin içindeki iyiyi görmeye çalışmakla kendimizi yiyip bitiriyoruz? Ya da buna mı programlandık?

İnternette artık "meme"leşmiş "I can fix him." olarak adlandırılan davranış biçiminin sebeplerinden ve neden bundan kurtulmamız gerektiğinden bahsetmek istiyorum biraz. Öncelikle erkekler neden tırnak içinde "düzgün olmayan", davranışları kötü ya da tehlikeli olan kadınlarla karşılaştıklarında onları kendi çıkarları doğrultusunda "kullanmaya", belki daha da kötü hale getirip bırakmaya odaklanıyorken, kadınlar tam tersi reaksiyon gösterip gördüğü her yanlışı düzeltmeye çalışıyor? Bunun temeli biraz eskiye dayanıyor bence.

Çocukluğumuzu düşünelim, mesela en basitinden bize alınan oyuncakları. Kız çocuklarına hep "anne" olmaya yönelik oyuncaklar; plastik minik mutfak araç gereçleri, tencereler, fincanlar, oyuncak bebekler alınırken erkek çocukları için üretilen oyuncakları ve onların oyun oynayış biçiminin bile ne kadar yıkıcı olduğunu; erkek çocuklarının oyuncaklarını daha sık kırdığını ve bunun karşılığında bir cezalandırma sistemiyle karşılaşmadığını çünkü bunun normal karşılandığını düşünelim. Onlar son hızda arabalarını yarıştırıp çarpıştırırken biz neden fincana çay dolduruyoruz? Büyüyünce bu roller değişiyor mu? 

Teknik olarak erkekler hep yıkmaya programlandılar, doğduklarından beri. Belki aileleri, belki toplum tarafından onlara yakıp yıkmanın kötü bir şey olmadığı, bozdukları şeyleri düzeltmeleri gerekmediği telkin edildi hep. Kız çocuklarına ise hep dayatılan şey büyüyünce ne kadar iyi bir anne olacaklarıydı.

Anneliğin ise hep bir şeyleri çekip çevirmekle, toplamak, bir şeyleri yetiştirmek, adam etmekle ilişkilendirilmesi, kadınların çocukluktan beri kendilerine koyduğu hedefin karşılarına çıkan romantik ilişkilerde de anaç duygularla ortaya çıktığını gösteriyor. Kadınlar gördükleri her olumsuzluğu düzeltmeye endeksli bir zihin yapısına sahip. Erkeklerse daha çok yıkmayı öyle alışkanlık haline getirmişler ki kötü durumda bir şey gördüklerinde daha da kötüleştirmek fikri geliyor sadece akıllarına belki de, belki de sorun çok daha derinlerdedir. Belki de zihinlerimiz aynı ailelerde bile çok farklı şekillendi.

Yani kadınlara duygusal anlamda sonsuz sorumluluk yükleyip buldukları her sorumluluğun altına girdikleri için onları suçlayamayız. Kendilerine kötü davranan birisiyle karşılaştıklarında oradan uzaklaşmaları gerektiğini değil, bu durumu düzeltmeleri gerektiğini çünkü o kişinin özündeki iyiliği bulma sorumluluğunun kendilerinde olduğunu düşünüyorlar. 

Fakat maalesef, onları düzeltecek olan bizler değiliz; bizzat kendileri. Bize değersiz hissettiren erkeklere bize değer vermeyi öğretemeyeceğiz. Biz kimsenin annesi değiliz, ilişkilerimizde annelik rolünden çıkıp sevgililik rolünü öğrenmemiz gerekiyor. Kötü muamele gördüğümüz yerden gitmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Kimsenin özündeki iyiliği görmek, bulmak, ortaya çıkarmak zorunda değiliz. "Aslında özünde iyi bir insan." mantıklı bir bahane değil çünkü hiç kimsenin içinde derinlerde saklanmış iyiliği bulup çıkarmak bizim işimiz değil.

Umarım bu düşünce sisteminden en kısa sürede hepimiz uzaklaşırız, başkasının karakter gelişiminin sorumluluğunu almayı bırakırız. Çünkü böyle sürdüğü takdirde karşımızdaki insana da yetişkin olma imkanı tanımıyor, kendi karakterini geliştirmesi, hatalarını düzeltmesi için ona fırsat tanımamış oluyoruz. Yetişkin dünyasında herkes kendi davranışının sorumluluğunu almalı, çünkü artık araba kıran ya da fincana çay dolduran çocuklar değiliz.