Çocukluk
Doğan her çocuk "bizim"
Bizler çocukken hayat daha güzeldi sanırım. Sokakta oyun oynamak, birlikte toplanıp piknik yapmak, hayata dair hiçbir kaygısı olmadan oradan oraya koşuşturmak güzeldi. Sonra sanki hayat dediğimiz şey ortadan kırıldı. Renkler soldu, hayat durdu sanki. İnsanlar kirden korumaya çalışırken çocuklarını, çocuklar çocukluğunu yaşayamaz oldu. Haklıydılar da sanki bir salgın gibi kötülük yayıldı. Hem de öyle bir yayıldı ki insanlar çocuğunu bir "çocuktan" korumak zorunda kaldı. "Bir çocuk böyle şeyleri nasıl yapar?" der olduk. Bu "sözde" çocukları kimler yetiştirdi böyle? Bu tohumlar nasıl yerleşti o çocukların içine. Oysa çocuk dediğimiz şey, saflık, masumluk, günahsızlıktır. Sokaktaki kirden korumaya çalışırken o çocukların hangi pislikler bulaştı kalplerine.
Böyle suçları işleyenler hala "çocuk" diye nitelendirebilir mi? Sırf cezayı ehliyeti olmadığı için yaptığına "çocukluk" denir mi? Oysa bir çocuğun aklına gelmez böyle canilikler. Kötü niyet yoktur, zarara kasıt yoktur hareketlerinde, sözlerinde. Oysa yapılanlar bir yetişkin için bile ağır, "insanlık" için ağır. Bu saatten sonra da kimse çocuk diyemez bunları yapanlara.
Bu caniler ve dışarıdaki diğer pisliklerden korumalıyız diğer "çocuklarımızı", önce ailesi olarak sevgiyi ekmeliyiz kalplerine, sonra da diğer pisliklerden korumalıyız bir ömür. Dinlemeli, anlamalı, konuşmalıyız onlarla. Hem onu eğitmek, hem de korumak için.
Ve her şeyden önemlisi de yüreği yanan bir annenin çığlıklarına kulak vermeliyiz. Açan her çiçeği bu zehirli sarmaşıklardan korumak için çabalamalıyız ki başka açan bir çiçek zarar görmesin. Başka bir anne bu ateşle imtihan edilmesin. Çünkü doğan her çocuk, solan her çiçek bizim. Onları korumak da, onlar için savaşmak da bizim görevimiz.