Taşımayı Öğrendiğimiz Görünmez Ağırlıklar
Taşımayı Öğrendiğimiz Görünmez Ağırlıklar
Bazen hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Gülüyoruz, çalışıyoruz, konuşuyoruz… ama içimizde bir yerlerde, kimsenin görmediği bir ağırlık taşıyoruz. Adı konmamış bir yorgunluk, yıllar önce üzerimize sinmiş bir suçluluk ya da bastırılmış bir öfke. İşte buna “içsel yük” diyoruz.
İçsel yük, çoğu zaman geçmişte yaşadıklarımızdan bugüne taşınan duygusal bir bagaj gibidir. Çocuklukta duyulmamış bir ihtiyaç, ergenlikte bastırılmış bir ifade, yetişkinlikte görmezden gelinen bir kırgınlık… Hepsi, bir şekilde ruhumuzun arka planında yer eder. Ve farkında olmadan bizi şekillendirir: kararlarımızı, ilişkilerimizi, hatta beden dilimizi bile.
Bu yükü taşımak bazen güç verir, çünkü “dayanıklıyım” hissini yaratır. Ama çoğu zaman sessizce tüketir. Geceleri içimizi kemiren o belirsiz sıkışma, aslında bu görünmez yüklerin sesidir.
Peki bu ağırlıkları nasıl hafifletebiliriz?
İlk adım, fark etmek. “Ben neyi bastırıyorum?” diye sormak bile bir cesaret göstergesidir. Sonra kabul gelir geçmişi değiştiremeyiz ama onun üzerimizdeki etkisini anlamlandırabiliriz. Ve bazen, sadece konuşmak bile yeter: bir dostla, bir terapistle ya da kendi günlüğümüzle.
Çünkü içsel yük dediğimiz şey, aslında paylaşılmayı bekleyen bir hikâyedir.