The Lesser Evil: Geralt Bir Kahraman mı?
Evil is evil, Stregobor.
Beyaz Saçlı, keskin bakışlı ve sırtında taşıdığı iki kılıçla Rivyalı Geralt, popüler kültürün en ikonik karakterlerinden biri. O, canavarları para için avlayan bir Witcher; yani insanüstü yeteneklere sahip, mutasyona uğramış bir ucube. Ancak Geralt'ı gerçekten karmaşık ve çekici kılan şey, çelik kılıçları ya da sihirli işaretleri değil, sürekli sınanan ve çoğu zaman tehlikeli derecede esnek olan ahlaki pusulasıdır. Peki, bu ahlak pusulası onu bir kahraman mı yapar, yoksa avladığı canavarlardan farksız bir yaratık mı?
Geralt'ın ahlaki kodunun temel taşı, sıklıkla yanlış anlaşılan "daha az kötü" felsefesidir. Bu felsefe, iki kötü seçenek arasında daha az zararlı olanı seçmek anlamına gelmez. Aksine, Geralt'ın orijinal mottosu şöyledir: "Kötülük kötülüktür. Daha azı, daha çoğu, ortası... hepsi birdir. Eğer bir kötülükle diğeri arasında seçim yapmak zorunda kalırsam, hiç seçmemeyi tercih ederim."
Bu duruş, ilk bakışta asil bir tarafsızlık gibi görünebilir. Geralt, dünyanın ahlaki bataklığına bulaşmayı reddeder. Ancak hayat, onu sürekli olarak bu idealist duruşunu sorgulamaya zorlar. Blaviken'de büyücü Stregobor ve intikam peşindeki prenses Renfri arasında kaldığında, tarafsız kalma çabası daha büyük bir katliama yol açma potansiyeli taşır. Sonunda bir seçim yapar ve bu seçim ona "Blaviken Kasabı" unvanını kazandırır. Bu olay, Geralt'ın felsefesinin trajik bir şekilde nasıl geri tepebileceğinin ve bazen "seçim yapmamanın" da bir seçim olduğunun ve en kötü sonuçları doğurabileceğinin acı bir kanıtıdır.
Geralt'ın yolculuğu, ahlaki açıdan gri alanlarda verilmiş zor kararlarla doludur. The Witcher 3: Wild Hunt oyunundaki Kanlı Baron görevi, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biridir. Baron'un kayıp karısını ve kızını ararken, kendimizi aile içi şiddet, savaşın vahşeti ve kadim bir orman ruhunun kesişim noktasında buluruz. Burada "doğru" bir cevap yoktur. Bir ruhu serbest bırakıp yetim çocukları kurtarmak, bir köyün lanetlenmesine ve Baron'un karısının korkunç bir sona ulaşmasına neden olabilir. Diğer yanda ise ruhu öldürmek, masum çocukların ölümüne göz yummak anlamına gelir.
Verdiği her karar, birilerinin hayatını olumlu ya da olumsuz etkiler. Geralt, bu kararların ağırlığını omuzlarında taşır. O, sonuçları ne olursa olsun bir seçim yapmak zorunda olan, ancak bu seçimlerin getirdiği suçluluk duygusundan asla tam olarak kaçamayan bir karakterdir. Bu durum, onu basit bir kahraman ya da canavar kalıbına sokmayı imkansız kılar. O, çoğu zaman elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan, ancak "en iyinin" bile korkunç olabildiği bir dünyada yaşayan biridir.
Geralt'ın ahlaki pusulasını anlamanın bir diğer anahtarı da insanlar ve insan olmayanlarla kurduğu ilişkilerdir. Bir Witcher olarak, toplumun dışına itilmiştir. İnsanlar ondan hem korkar hem de ona ihtiyaç duyar. Bu ikiyüzlülük, Geralt'ın insanlığa karşı alaycı ve mesafeli bir tavır geliştirmesine neden olmuştur.
Paradoksal bir şekilde, Geralt genellikle "canavar" olarak etiketlenen yaratıklara karşı daha fazla empati ve anlayış gösterir. Çünkü o, önyargının ve dışlanmanın ne demek olduğunu çok iyi bilir. Birçok kez, asıl canavarlığın sivri dişlerde ya da pençelerde değil, insanların kalplerindeki nefret, bağnazlık ve zalimlikte yattığını görür. İki kılıcından birinin canavarlar, diğerinin ise insanlar için olduğu yönündeki ünlü söz, bu gerçeğin altını çizer. Geralt için canavarlık, bir türe ait olmakla değil, yapılan eylemlerle ölçülür.
Geralt, klasik bir kahraman değildir. O, dünyayı kurtarmak gibi ulvi bir amaç gütmez; çoğu zaman tek derdi bir sonraki işini bulmak ve hayatta kalmaktır. Ancak defalarca, doğru olanı yapmak için kendi hayatını ve itibarını tehlikeye atar. Masumları korur, sevdiklerine karşı şiddetle sadıktır ve adaletsizliğe karşı koymaktan çekinmez.
Aynı zamanda, o bir canavar da değildir. Her ne kadar "kasap" olarak anılsa da, öldürmekten zevk almaz. Yaptığı her ölümcül seçim, ruhunda bir yara bırakır. O, insanlığın en karanlık yönlerine tanık olmuş ve bu karanlığın bir parçası olmamak için sürekli bir iç savaş vermiştir.
Geralt'ın ahlaki pusulası, siyah ve beyazın olmadığı, sadece grinin sonsuz tonlarının var olduğu bir dünyada ayakta kalma mücadelesinin bir yansımasıdır. O, kusurlu, çelişkili ve son derece insani bir karakterdir. Belki de onu bu kadar çekici kılan, bir kahraman ya da canavar olmasından ziyade, sürekli olarak bu iki uç arasında gidip gelen, seçimlerinin ağırlığı altında ezilen ama yine de yürümeye devam eden bir "yolcu" olmasıdır. Ve bu yolculukta, bize ahlakın, doğruluğun ve insanlığın ne kadar karmaşık kavramlar olduğunu hatırlatır.